Atatürk’ün Büyük Eseri - Nutuk

Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 2.3/5 - 54 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Atatürk’ün Büyük Eseri - Nutuk
#1

Atatürk’ün Büyük Eseri-Nutuk

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurcusu Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük, büyük olduğu kadar da önemli ve ünlü eseri, “Nutuk” adını taşımaktadır. Nutuk, Atatürk’ün, Cum-huriyet Halk Partisi’nin[1] 15 Ekim 1927 Cumartesi günü top-lanan ve 23 Ekim 1927 Pazar gününe kadar devam eden İkin-ci Büyük Kongresi’nde[2] yaptığı “uzun ve teferruatlı” konuş-masının kitaplaştırılmasından meydana gelen bir eserdir.

Atatürk, Cumhuriyet Halk Partisi’nin İkinci Büyük Kongresi’nin ilk altı günüde (15-20 Ekim 1927), beş gün altışar (6’şar) saat, son günü de altı saat otuz üç dakika (6 sa-at, 33 dakika) olmak üzere toplam 36 saat 33 dakika konuş-muştur. Bu konuşma, dünya hitabet tarihinde eşine az rastla-nacak uzunluktadır.

Büyük eseri Nutuk’u meydana getiren ünlü konuşma metnini, yakın çevresinin bildirdiğine göre, Atatürk bizzat kendisi kaleme almıştır. Nutuk metninin hazırlanmasına 1927 yılının ilk yarısında başlandığı bilinmektedir.

Nutuk, Atatürk tarafından konuşmanın yapıldığı yıl (1927) eski harflerle 543 büyük boy kitap sayfasından meyda-na gelen gerçekten hacimli bir eser olarak bastırılmıştır. Ay-rıca, 266 sayfa tutan vesikalar cildi de vardır. Eserine “Nutuk” adını bizzat Atatürk vermiştir.[3]

“Söylev” adı, Atatürk’ün ölümünden sonra Atatürk ün bu ünlü tarihî eserine başkalarının verdiği isimdir. Ata-türk’le bir ilgisi yoktur.

Nutuk Yayınları

İlk baskısı, eski harflerle (Arap Harfli Alfabe ) 1927’de yapılan Nutuk, Harf İnkılâbı’ndan (3 Kasım1928) sonra, Ata-türk’ün sağlığında Yeni Türk Alfabesi (Lâtin Harfi Alfabe) ile ilk defa 1934’te Millî Eğitim Bakanlığı tarafından üç cilt olarak yine “Nutuk” adıyla bastırılmıştır. Atatürk’ün sağlı-ğında son olarak, Cumhuriyet’in on beşinci yıl dönümü dola-yısıyla 1938’de sadece metin kısmı tek cilt halinde basıl-mıştır.

Atatürk’ün ölümünden sonra ise, Millî Eğitim Bakan-lığı tarafından 1960’ta “Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayın-ları” arasında yine “Nutuk “ adıyla, küçük boy üç cilt olarak yayımlanmıştır. İlk iki cildi metin üçüncü cildi de Vesikalar olarak tertiplenen bu baskıda,

1.Cilt, (423 sayfa) 1919-1920, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışına kadar olan dönemi, 2.Cilt ise, (465 say-fa) 1920-1927, Meclis’in açılışından 1927’ye kadar geçen dö-nemi, kapsar.

Atatürk’ün sağlığında “Nutuk” adıyla üç ayrı baskısı yapılan eser, Atatürk’ün ölümünden, özellikle 1960’tan sonra değişik kurumlarca da bastırılmıştır. Bu değişik baskıların içinde, asıl metne bağlı kalınarak basılanlar olduğu gibi, “sadeleştirme” hatta “Öztürkçeleştirme!” adı altında, üslûp ve anlam bakımından aslından belki tanınmayacak kadar uzaklaştırılanlar da vardır. “Nutuk” adının “Söylev”e çevri-len baskıları genellikle böyledir. Atatürk, eserinin adını “Nu-tuk” olarak koymuştur. Onu değiştirmeğe kimsenin hakkı ol-mamalıdır.

Atatürk’ün bu büyük ve tarihî değer taşıyan eseri, or-jinal haliyle, dil, üslûp ve hitabet özellikleriyle fevkalâde bir eserdir. Ancak, özellikle 1960’lı yıllardan sonra Türkçe’nin, özleştirmecilik, tasfiyecilik anlayışıyla hızlı bir değişime tâbi tutulması, yeni nesillerde kültür kopukluğuna sebep olmuş-tur. Bunun sonucu olarak, Genç Kalemler ve Millî Edebiyat devrinden itibaren 1950’li-1960’lı yıllara kadar kendi yolunda tabiî olarak gelişip olgunlaşan sade ve güzel Türkçe ile yazı-lan eserlerimiz, yeni nesiller ve gençler tarafından anlaşı-lamaz hale gelmiştir. Bugünün gençleri, Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Mehmet Âkif, Yahya Kemal, Halide Edip, Yakup Kadri, Faruk Nafiz, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Hatta Cahit Sıtkı ve Necip Fazıl vd gibi fikir ve sanat zirve-lerinin eserlerini doğrudan anlayamaz duruma gelmişlerdir. Zaten Türkçe üzerinde oynanan “Özleştirmecilik-tasfiyeci-lik” oyununun gayesi de budur. Bu oyunun gerçek adı ve ni-yeti, “kültür ihtilâli”dir. İşte Atatürk’ün büyük eseri Nutuk da bu oyundan nasibini fazlasıyla almıştır. Nutuk’un son bö-lümü ve dil, anlam ve üslûp yönüyle Türkçe’nin hitabet şaheseri olan “Gençliğe Hitabe” bile bu dil katliamından kurtulamamıştır.

Son yıllarda, Nutuk’un güzel ve güvenilir bir dille sa-deleştirmesini yapan dilcimiz Prof Dr. Zeynep Korkmaz, dil ve üslûbu adeta bozularak yayınlanan Nutuk baskıları için şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Ya eserin aslına kelimesi kelimesine bağlı kalan bir aktarma yapıldığı ve kelime kadrosu bakımından da eski şe-killer ağırlıkta olduğu için, eserde bugünkü dil örgüsüne ve üslûp zevkine ters düşen, dolayısıyla metnin anlaşılmasını güçleştiren bazı tıkanmalar ortaya çıkmıştır. Yahut da eserin aslındaki cümleleri, anlamlarını bozacak şekilde kısaltıp parçalama ve herkesçe bilinen kelimelere bile yakışıksız yeni yeni karşılıklar arama gayreti yüzünden, Atatürk’ün birleş-tirici ve bütünleştirici kültür dili anlayışına ters düşen ve özünden koparak Osmanlıcası kadar anlaşılmaz duruma gel-miş bulunan, aşırı dil yapısında Söylev metinleri ortaya çık-mıştır.”[4]

Dilimizin içine sürüklendiği bu hızlı değişme sonu-cunda, Atatürk’ün eserinin yeni nesiller tarafından orijinal haliyle anlaşılması imkânı da kalmamıştır. Bu durumda, onun, dil, anlam ve üslûp bakımından ruhuna sadık kalarak, yeni nesiller için sadeleştirilmesi kaçınılmaz olmuştur. Nu-tuk, işte bu anlayış ve gerekçe ile Prof Dr. Zeynep Korkmaz tarafından günümüzün ortak Türkçesi dilebileceğimiz bir dil-le sadeleştirilerek Atatürk Araştırma Merkezi tarafından tek cilt olarak yayımlanmıştır.[5]

Bugünün gençlerinin okuyabilecekleri, en güvenilir yayın bizce budur.

Konu ve Anlamca Nutuk

Nutuk, genel olarak 19 Mayıs 1919’dan 1927’ye ka-dar Türk milletinin yaşadığı İstiklâl Savaşı’nı ve Yeni Türk Devleti Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarını kapsayan dokuz yıllık bir tarih dilimini kapsar. Ancak, 1926-1927 yıl-larındaki olaylardan pek bahsedilmediğine göre esas itibariy-le, 1925 yılı sonlarına kadar yaşananları kapsar.

Atatürk’ün ünlü eseri Nutuk, İstiklâl Savaşı ve Cum-huriyet’in kuruluş yıllarının yani inkılâp tarihimizin birinci elden kaynağıdır. Böyle olmakla beraber, yaşanan büyük ta-rihi olayları zaman sırasına göre anlatıp değerlendiren bir ta-rih kitabı olmadığı gibi, bir hatıra kitabı da değildir. Nutuk, tarihi yapan ile yazanın aynı şahsiyette birleştiği, askerî-siyasî-sosyal bir projenin safha safha uygulamaya konulu-şunun, millete ve tarihe sunulmuş raporudur.

Nutuk’ta zaman içinde uygulamaya konuluşu anlatı-lan askerî-siyasî-sosyal proje, çöken çok kavimli Osmanlı Türk Devleti’nin (Osmanlı İmparatorluğu) yerine, İşgal edil-miş vatanı kurtarıp, millet hakimiyetine dayanan yeni bir Türk Devleti (Türkiye Cumhuriyeti) kurma projesidir.

Konuşmasına, “1919 senesi Mayısının 19 uncu günü Samsuna çıktım. cümlesi ile başlayan Atatürk, önce uygula-maya koymayı düşündüğü projesinin gerekçesini ve hedefini ortaya koyar. Bu sebeple, memleketin ve milletin genel duru-munu tasvir ederek mevcut şartları tespit eder. Bu şartlarda uygulamaya konulacak kararı verir:

“Gerçekte içinde bulunduğumuz o tarihte, Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmıştı. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele bunun da taksimini sağlamaya çalışmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun istiklâli,padişah, halife, hükûmet, bunların hepsi anla-mı kalmamış birtakım boş sözlerden ibaretti.”

“Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî hakimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!

İşte daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uy-gulamasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.”[6]

Atatürk’e göre, 1919’daki şartlarda, Türk milleti için uygulamaya konulacak en uygun proje veya tek çıkar yol, “Millî hakimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak”tır. Türk milleti için başka bir yol, bir seçenek daha uygun bir proje bulunup uygulamaya konula-maz mıydı? Proje sahibi, bu sorunun cevabını eserinde, şöyle bir muhakeme mantık yürüterek vermektedir:

“Esas, (temel ilke), Türk milletinin haysiyetli ve şe-refli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu temel ilke ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklâlden yoksun bir millet, medenî insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık görülemez.

(...)

Halbuki Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet, esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.

O halde, ya istiklâl ya ölüm!”[7]

Atatürk, Türk milleti için uygulamaya karar verdiği projesini, hareketinin başlangıcında bütün hatları ile ortaya koyup açıklamadığı gibi, bunu doğru da bulmamıştır. Nutuk ta, devrin şartlarından çıkardığı uygulama metodunu şöyle açıklıyor:

“Bu önemli kararın bütün gerek ve zaruretlerini daha ilk günden açığa vurup ifade etmek, elbette isabetli olmazdı. Uygulamayı birtakım safhalara ayırmak, olaylardan ve olayların akışından yararlanarak milletin duygu ve düşün-celerini hazırlamak ve basamak basamak ilerleyerek hedefe ulaşmaya çalışmak gerekiyordu. Nitekim öyle olmuştur. Eğer dokuz yıllık faaliyetimiz ve yaptıklarımız bir mantık sil-silesi ile gözden geçirilirse, ilk günden bu güne kadar takip ettiğimiz genel doğrultunun, ilk kararın çizdiği yoldan ve yöneldiği hedeften asla sapmamış olduğu kendiliğinden anlaşılır.”[8]

Atatürk, eserinin ilk sayfalarında, “dokuz yıllık” za-man dilimi içinde uygulamaya koyduğu ve uygulamayı ba-şardığı projesini, anlatıyor. Projesini ortaya çıkaran tarihî şartları, Projesinin hedefini, dayandığı mantık ve gerek-çesini, uygulama metodunu açıklıyor.

“1919 senesi Mayısı’nın 19 uncu günü Samsuna çık-tım.” Cümlesi ile başlayan Nutuk’ta Atatürk, “millî hakimi-yete dayanan kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak” için takip ettiği politikayı, uyguladığı metodu açık-ladıktan sonra, uygulama sırasında karşılaştığı olayları, zor-lukları, çatışmaları, olayların içinde bulunan şahıslarla bera-ber anlatır. Nutukta anlatılan tarihî- askerî-siyasî olaylar, ge-nel olarak şu konuları kapsar: İç ve dış politika konuları, dü-zenlenen miting ve kongreler, İstiklâl Savaşı’nın çeşitli saf-haları, Ankara-İstanbul ilişkileri, Türkiye Büyük Millet Mec-lisi’nin açılışı, Lozan görüşmeleri ve Anlaşmanın esasları, Cumhuriyet’in ilânı ve Devletimizin kuruluş şartları, Halife-liğin kaldırılması, Cumhuriyet’e karşı olanların tutumları, kurulması başarılan millî hakimiyete dayalı Türk Devleti nin Türk gençliğine emanet edilmesi.

“Nutuk bir tarih veya hatıra kitabı değildir.” demiş-tik. Bu doğrudur. Ancak, Atatürk, uygulamaya koyduğu “dokuz yıllık faaliyetini ve yaptıklarını”, vesikalar ve diğer bilgi ve belgeler ışığında veya onlara dayanarak anlatır. An-lattığı olayların değerlendirmesini ise elbette, kendi konu-muna göre yapar. Atatürk’ün, Nutuk adlı eserini meydana ge-tiren konuşması ile gayesi, bir İstiklâl Savaşı veya Cumhu-riyet tarihi yazmak değildir. Ancak, anlattıklarının, “inkılâ-bımızın incelenmesinde tarihe yardımcı” olacağını da belir-tir.[9]

Atatürk, konuşmasının (eserinin) başlarında Türk milleti için seçtiği hedefi ve hedefinin mantıkî gerekçesini ve metodunu, konuşmasını tamamlarken (eserini bitirirken) bir daha özetleyerek tekrarlar:

“Görülüyor ki biz her vasıtadan yalnız ve ancak bir temel görüşe dayanarak (yalnız bir nokta-i nazardan) fay-dalanırız. O görüş (nokta-i nazar) şudur: Türk milletini me-denî dünyada, layık olduğu mevkie yükseltmek, Türkiye Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temelleri üzerinde her gün daha çok güçlendirmek...”[10]

Atatürk, Nutuk’ta, kurduğu Türkiye Cumhuriyetini, ulaştığı sonucu, Türk gençliğine emanet etmeden önce, altı gün başka bir ifadeyle, 36 saat 33 dakika süren tarihî konuş-masında neyi anlatmak istediğini; “uzun ve teferruatlı konuş-ması”nın asıl gayesini şu cümlelerle ifade ediyor:

“Efendiler, bu nutkumla, millî varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandığını; ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan millî ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.”[11]

Atatürk’ün Nutuk adlı eserini meydana getiren, ünlü konuşmasını niçin yaptığını ve gayesini özetleyerek tekrarla-yan yukarıdaki cümleler, Türkiye Cumhuriyeti’nin iki temel özelliğini de belirtmesi bakımından son derece önemlidir.

Atatürk, “dokuz yıllık faaliyet ve çalşma” ile kurdu-ğu, -kendi ifadesiyle- “hakimiyet-i milliyeye müstenit, bilâ-kayd ü şart müstakil yeni Türk Devleti”nin iki temel özelli-ğini şöyle tespit ediyor:

“İlim ve fennin en son esaslarına müstenit , millî ve asrî bir devlet.”

Nutuk, işte bu “millî” ve “asrî” Türk devleti Türki-ye Cumhuriyeti’nin kuruluş mücadelesini, kuruluş felsefesi-ni, Cumhuriyet’in ilelebed yaşatılması için Türk milletinin nasıl hareket etmesi gerektiğini, bizzat kurucusunun ağzın-dan anlatan bir eserdir.

Bu özelliğiyle Nutuk, Atatürk gibi bir devlet kurucu-nun, Türk milletine ve insanlık tarihine sunduğu bir rapor-dur.

Sonuç olarak Nutuk, “tarihten edinilen tecrübelerin bir ibret tablosu halinde millete mal edilmesi geleneğine uyularak ve o gün ulaşılan başarının, ‘asırlardan beri çeki-len millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın sonucu ve bu aziz vatanı her köşesini sulayan kanların bedeli’ olduğuna işa-ret edilerek bu sonucun özlü bir hitabe ile Türk gençliğine emanet edildiği bir eserdir.”


Gençliğe Hitabe

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbâlinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, se-ni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet’i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünme-yeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyet’ine kastedecek düş-manlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün or-duları dağıtılmış ve memleketin her köşesi, bilfiil işgal edil-miş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet, dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyeti’ni kurtar-maktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kan-da mevcuttur.

20 Ekim 1927

Gençliğe Hitabe’nin Anlamı


Atatürk’ün “Gençliğe Hitabe” adıyla bilinen konuş-ması, yukarıda tanıttığımız Nutuk adlı ünlü tarihî büyük ese-rinin sonunda yer alır. Yani, 15 Ekim’den 20 Ekim 1927’ye kadar süren konuşmasının son paragrafı veya sonuç bölümü-dür. Gençliğe Hitabe, belki okullarda, resmî dairelerde müs-takil olarak çerçevelenip duvarlara asıldığı için, Nutuk’tan ayrı bir metin gibi değerlendirilmekte veya öyle zannedil-mektedir.

Gençliğe Hitabe, müstakil bir metin olarak değerlen-dirildiğinde de kendi içinde mutlaka önemli bir anlam ifade etmektedir. Ancak, onun anlamını ve taşıdığı değeri daha iyi anlayabilmek için, Nutuk’un bütünlüğü içinde düşünmek ge-rekir. Çünkü, Gençliğe Hitabe bir sonuçtur.

Gençliğe Hitabe, Nutuk’un “Türk Gençliğine Bırak-tığım Emanet” başlığını taşıyan bölümünde yer almaktadır. Bu bölümde Hitabe’den önce Nutuk’u özetleyen şu cümleler bulunmaktadır:

“Muhterem Efendiler, sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı beyanatım, en nihayet mazi olmuş bir devrin hikâyesidir. Bunda milletim için ve gelecekteki evlâtlarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktaları be-lirtebilmiş isem, kendimi bahtiyar sayacağım.

Efendiler, bu beyanatımla, millî varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin istiklâlini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan millî ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.

Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vata-nın her köşesini sulayan kanların bedelidir.

Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum.”[12]

Bu cümlelerden sonra, “Ey Türk gençliği!” diye baş-layan Hitabe başlar.

Atatürk’ün “fikir babam” dediği Ziya Gökalp, Türk milliyetçiliğinin fikir teorisini ve uygulama plânlarını ortaya koyduğu ünlü eseri Türkçülüğün Esasları’nı (1923) şöyle bitiriyordu:

“Ey bugünün Türk genci! Bütün bu işlerin yapıl-ması, asırlardan beri seni bekliyor.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de, “millî hakimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni Türk Devletini” nasıl kurduğunu anlattığı eserini (Nutuk), şöyle bitiriyor:

“Bu neticeyi (sonucu), Türk gençliğine emanet edi-yorum.”

Ziya Gökalp, Türk gençliğini göreve çağırıyordu. Atatürk ise Türk gençliğini, kurmayı başardığı millî ve çağ-daş Türk Devletini, “ilelebed muhafaza ve müdafaa”ya, ya-ni elde edilen sonucu “korumaya” çağırmaktadır[13].

Atatürk’ün Türk gençliğine korunması için emanet ettiği “netice” (sonuç), “Türk istiklâli” ve “Türk Cumhu-riyeti”dir. Gençliğe Hitabe, “Türk istiklâli” ve “Türk Cum-huriyeti” kavramları üzerine kurulmuş bir metindir. Atatürk, ısrarla bu iki kavram üzerinde durarak bu iki kavramın “mu-hafaza” ve “müdafaa” edilmesini istemektedir. Çünkü, bu iki kavram, “asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarat-tığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.” Yani kolayca elde edilmemiştir. İstiklâl Savaşı da bu kavramlar veya değerler için yapılmıştır. Zaten Nutuk, baştan sona, bunlara nasıl ulaşıldığını, İstiklâl ve Cumhuriyet’in nasıl elde edildiğini anlatmaktadır.

“Türk istiklâli” ve “Türk Cumhuriyeti”, Türk mille-tinin dolayısıyla Türk gençliğinin var olma ve var kalma se-bebidir. Bu kavram veya değerler olmadan Türk milletinin yaşaması, dünya üzerinde böyle bir milletin bulunması müm-kün değildir. Atatürk’ün, Türk gençliğinden “ilelebed” (dün-ya durdukça-ebediyen-sonsuza kadar) korumasını ve gerektiğinde de savunmasını istemesinin sebep ve gerekçesi budur.

“Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli bu-dur.” cümlesi, onun gerekçesini belirtir. Bu cümledeki “ye-gâne temel” ifadesi, ısrarın önemini anlatır. Çünkü Türk milletinin var olması ve var kalması, yani sonsuza kadar ya-şaması için başka bir yol, başka bir seçenek yoktur.

Burada hemen aklımıza bir soru gelmektedir veya gelmelidir. “Bir milletin istiklâli, dolayısıyla da istikbali na-sıl korunur, korunabilir?” Korunacak olan istiklâl, milletin özel olarak da Türk milletinindir. Milletin istiklâlinin korun-ması, İstiklâl Savaşı’nda olduğu gibi, her zaman silahlı sa-vunma ile olmaz. Savunma son çaredir. Savunma mecburiye-ti olmadan önce, korunma- muhafaza söz konusudur. Bu-rada önce muhafazası söz konusu olan varlık, Türk mille-tidir. Millet, bir kültür birliğidir. Dünya insanlığını milletler topluluğu haline getiren ve öyle yaşatan özel kültürleridir. İnsanları millet dediğimiz sosyolojik topluluk haline getiren, “millî kültür”leridir. O halde, millet varlığını korumanın en tabiî yolu, millî kültürü korumak ve yaşatmaktır.

İşte bu sebep ve gerekçeden dolayı Atatürk, millî kültürcüdür. 1933’te Cumhuriyet’in onuncu kuruluş yılında yaptığı konuşmada, özel adıyla “Onuncu Yıl Nutku”nda, kurup bize emanet bıraktığı Cumhuriyetten, “temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cum-huriyeti” diye bahseder.

“Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.”

“Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel direği olarak kabul ediyoruz”

“Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üs-tüne çıkaracağız.”

“Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz; Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğu-dur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan Cumhuriyet de o kadar kuv-vetli olur.”

vb sözleri, Atatürk’ün Türk istiklâlinin ve Türk Cum-huriyeti’nin korunması için gösterdiği yoldur. Türk istiklâlini ve Türk Cumhuriyeti’ni emanet ettiği Türk gençliği, emaneti korumak veya koruyabilmek için millî kültür unsurları ile donatılmış, millî şuur sahibi olarak yetişmeli, yetiştirilme-lidir.

Atatürk, çağdaş medeniyetin ortak insanlık değerleri-ne sahip olunmasını istemekle beraber, kozmopolit veya millî kültür ve değerleri hor gören veya reddeden bir hümanist de-ğildir. O, dünya görüşünü, Türk milleti varlığına göre şe-killendirmiş bir Türk milliyetçisidir. Nutuk’ta, “Biz her va-sıtadan ancak ve yalnız bir tek temel görüşe dayanarak ya-rarlanırız. O görüş şudur: Türk milletini medenî dünyada, lâyık olduğu mevkie yükseltmek, Türkiye Cumhuriyeti’ni sar-sılmaz temelleri üzerinde her gün daha çok güçlendirmek...” deyişi bunun ifadesidir. Yani Atatürk, her şeyi Türk milleti açısından ve Türk milletine göre değerlendirir. Çünkü ona göre, “Esas olan, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.”

Üzerinde durduğumuz Gençliğe Hitabe’de de görül-düğü gibi, hedef kitle “Türk gençliği”dir. Bu Atatürk’ün fi-kir sistemindeki “cemiyet birimi” tercihidir. Öyle olmasaydı, “ey dünya geçliği” veya “ey işçi gençliği” veya “ey İslâm gençliği” vs. gibi bir hitap kullanırdı. İşte bundan dolayı, Atatürk, Türk milliyetçisidir. Büyük Türk Milliyetçisi fikir adamımız Ziya Gökalp'’n ifadesiyle de, "Türk milliyetçili-ğinin en büyük adamıdır.” Çünkü, yine Z.Gökalp’a göre, Türkiye Cumhuriyetini kurmakla, “Türk milliyetçiliğine res-miyet kazandırıp onu fiilen tatbik” etmiştir.

Atatürk milliyetçiliği şöyle anlar ve tarif eder: “Türk milliyetçiliği, bütün muasır milletlerle bir ahenkte yürümekle beraber, Türk içtimaî heyetinin hususi seciyesini ve başlı-başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmayı esas sayar;” bu itibarla millî olmayan cereyanların memlekete girmesini ve yayılmasını istemez.”[14]

Bu tarifte de dikkat edilirse, Türk sosyal yapısını ko-ruma, esas alınmıştır.

Atatürk, Türk İstiklâlini ve Türk Cumhuriyeti’ni emanet ettiği ve sonsuza kadar korumayı birinci görev olarak verdiği Türk gençlerinin nasıl yetiştirilmesi gerektiği konu-sunu da çok açık belirtmiştir:

“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekle-ri tahsilin sınırı ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden evvel, Türkiye’nin istiklâline, kendi benliğine ve millî gele-neklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lü-zumu öğretilmelidir. Dünyanın milletler arası durumuna gö-re, böyle bir mücadelenin gerektirdiği ruhî unsurlarla dona-tılmayan fertlere ve bu mahiyette fertlerden meydana gelen toplumlara hayat ve istiklâl hakkı yoktur.”[15]



Birinci vazife olarak, “Türk istiklâlini ve Türk Cumhuriyeti’ni ilelebed muhafaza ve müdafaa” sorumlulu-ğu yüklenen gençliğin bunu yerine getirebilmesi için, Türk olmaktan gurur duyan, Türk kültürüne sahip çıkan kısaca, Türk millî şuuruna sahip bir gençlik olması gerekir. Ata-türk’ün istediği gençlik, millî kimlik ve millî duygulardan soyunmuş, kendisini dünyalı (!) hisseden kozmopolit bir gençlik değildir. Sözün tam anlamı ile “Türk’ün gençli-ği”dir.

Atatürk, “Türk istiklâli” ile birlikte (aynı değerde ol-mak üzere) “Türk Cumhuriyeti”nin de, Türk milletinin ve gençliğinin varlık sebebi olarak korunmasını ve savunmasını istiyor. Çünkü, “Cumhuriyet, ‘millî irade’ye dayanan rejim-dir. Atatürk, İstiklâl Savaşını millî iradeye dayanmak sure-tiyle kazanmış ve ona tam şekil vermek için ‘Cumhuriyet’ re-jimini kabul etmiştir. Padişahlık ile Cumhuriyet arasındaki fark, birincisinin ‘ferdî irade’ye, ikincisinin (Cumhuriyet’in) ise, ‘millî irade’ye dayanmasıdır. Buna göre Atatürk, ‘mille-tin mevcudiyeti’ için istiklâl ile beraber Cumhuriyetin de za-rurî olduğuna inanıyor.”[16]

Türk milletinin ve gençliğin “mevcudiyetinin ve istik-balinin yegâne temeli” olan “Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti”, her zaman iç ve dış tehlikelere açıktır. “Hazine”nin her za-man hırsızın veya düşmanın ilgisini çektiği gibi, Türk milleti ve onun üzerinde yaşadığı vatan coğrafyası, düşmanların da-ha doğrusu sömürgeci-emperyalistlerin ilgisini çekecektir. Tarihte olduğu gibi bundan sonra, gelecekte de Türk milleti-nin kötülüğünü isteyenler, memleketi işgal ve istilâ etmek is-teyenler olacaktır; olması mümkündür.

Eğer, “günün birinde, Türk istiklâl ve Cumhuriyeti herhangi bir sebeple tehlikeye düşerse, onu savunmak için, uygun imkân ve şart bekleme; derhal vazifeye atıl” diyen Atatürk, bundan sonra, karşılaşılabilecek tehlikeleri canlı bir şekilde sıralıyor:

a) İstiklâl ve Cumhuriyet’e kastedecek düşmanlar, dünyada benzeri görülmemiş bir zaferin temsilcisi olabi-lirler. (Birinci Dünya Savaşı’nda böyle olmuştu)

b) Zorla veya çeşitli oyunlarla, vatanımızın bütün stratejik yerleri zaptedilebilir; orduları dağıtılıp memleketin her köşesi fiilen işgal edilmiş olabilir. (İstiklâl Savaşı öncesi böyle bir durumla karşılaşmıştık.)

c) Bütün bunlardan daha kötü ve tehlikeli olarak, ül-keyi idare edenler, gaflet, dalâlet ve hattâ hıyanet içinde olabilirler. Ayrıca bu idareciler, şahsi çıkarları için düşman-la işbirliği yapabilirler.

d) Memleket işgal edilir, idareciler düşmanla işbirliği yaparken, millet, bu olanlardan dolayı perişan ve yorgun-bitkin olabilir. Yani olanlara karşı bir şey yapacak durumda olmayabilir.

Atatürk, memleketin, İstiklâl ve Cumhuriyet’in karşı-laşabileceği ihtimalleri açık seçik sıralıyor. Bu sıraladıkları içinde, memleketi yönetenlerin gaflet ve dalâlet içinde bulu-nabileceklerini söylemekle beraber; aynı derecede hain ola-bileceklerine ihtimal vermiyor. Çünkü bu çok ağır bir itham-dır. Bunlar bizim içimizden çıkan, bizim yöneticilerimizdir. İşte bundan dolayı, “gaflet, dalâlet, hıyanet içinde buluna-bilirler” demiyor. “Gaflet ve dalâlet” ten sonra “hattâ” eda-tını kullanıyor ve demek istiyor ki, “Biz yöneticilerimizin ha-in olacağını düşünmek istemeyiz, buna ihtimal de vermeyiz; ama yine de ihtimaller içinde en kötüsü olarak hatırlatmak gerekir.”

Atatürk, Gençliğe Hitabe’nin sonunda Türk gençliği-ne, “şartlar ne kadar kötü olursa olsun, var olmak ve var kalmak istiyorsan, verilen birinci vazifeyi yerine getirip, Türk istiklâl ve Cumhuriyeti’ni kurtarmak, senin için tek çıkar yoldur” , diyor.

Nutuk ve dolayısıyla Gençliğe Hitabe, şu cümle ile bitiriliyor:

“Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kan-da mevcuttur.”

Bu cümlede, millete güven duygusu vardır. Türk gençliğinin var olmak ve var kalmak için dayanacağı kuvvet kaynağının yine kendi varlığında bulunduğu ifade edilerek, millete ve gençliğe “kendine inanma ve güvenme duygusu” verilmektedir.

Çünkü Atatürk kendisi de, Millî Mücadele’ye böyle bir kuvvet kaynağından güç alarak başladığını şöyle anlatı-yor:

“Ben 1919 Mayısında Samsun’a çıktığım gün, elimde maddî hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milletinin asa-letinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve ma-nevî bir kuvvet vardı. İşte bu millî kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım.”[17]

“Ey Türk İstikbalinin evlâdı!

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. “

Başka yerden kuvvet, destek, yardım arama; kuvvetin kaynağı kendine, milletine güvenmektir.


Gençliğe Hitabe’nin Dili

Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi, dil ve üslûp yönün-den Türkçe’nin güzel örneklerinden birisidir. Gerek kelime seçimi, cümle ve paragraf yapısı bakımından gerekse kav-ramlar arasında bağlantı kurması bakımından dikkat çekici özellikleri vardır. İnsanda mensur şiir duygusu da uyandıran heyecanlı bir ses tonuna ve tesir gücüne sahiptir.

Hitaptan sonra gelen ilk cümlede, “istiklâl” ve “Cumhuri-yet” kelimeleri ile “muhafaza” ve “müdafaa” kelimeleri ifa-de ettikleri kavramlar bakımından tam bir mantık sırası ile kullanılmışlardır. Öncelik-sonralık açısından “İstiklâl”, re-jim veya devlet şekli olan “cumhuriyet”ten önce geldiği gi-bi; “muhafaza” da “müdafaa”dan önce gelir.

Yine ilk cümlede, “Türk” kelimesinin iki defa tekra-rı, hem kavramların önemine dikkat çekmekte hem de hita-betin tesir gücünü attırmaktadır. Muhafaza ve müdafaa keli-meleri de arka akaya kullanılarak anlam ve ses yönünden ifa-deyi kuvvetlendirmektedir.

İstiklâl ve istikbal kelimelerinin ses ve kavram özel-liklerinde de ustaca faydalanılmıştır.

Fakat bütün metin içinde, gerek ses özelliği gerek mantık ve anlam sırası yönünden en tesirli ifade, “gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet” kelimelerinin seçimidir. Burada Atatürk’ün dili kullanma ve hitabet gücü yakalanması zor bir örnektir. Gaflet, dalâlet, hıyanet kelimelerinin arka arkaya getirilmesi, işlenebilecek kötü fiiller arasında gittikçe artan bir derecelemeyi belirttiği gibi; bu kavramlara karşı anlatıl-mak istenen nefret duygusunu da kuvvetlendirmektedir. Bu ifadelerde dikkat çeken bir incelik de, “hıyanet”ten önce kullanılan “hattâ” edatıdır. Bu edatla Atatürk, hem “dalâ-let” ile “hıyanet” kavramları arasındaki anlam uzaklığını, kötülük bakımından derece farkını belirtmekte hem de yö-neticilere “hıyanet” sıfatını yakıştıramadığını belirtmektedir. Kavramları “hattâ”sız sıralasaydı, hıyanet sıradan normal bir durum gibi düşünülmüş olurdu. Halbuki bu şekliyle cüm-leye, “olmazya”, “Biz yöneticileri hain olacağını düşünmek istemeyiz, ama... yine de uzak bir ihtimal olarak göz önünde bulundurmak gerekir.” anlamları yüklenmiştir.

Metinde cümle içi ve sonlarında tekrarlanan sıfat fiil ekleri ve fiil çekimleri ile de ahenk sağlanarak anlama kuv-vet kazandırılmıştır.

Cümleler, genellikle kısa ve kesin ifadelidir. Ancak gelecekte olma ihtimali belirten cümleler de anlatılmak iste-nen mesaja uygun kurulmuştur.

Gençliğe Hitabe, kelimelerin seçiminde olduğu gibi, cümlelerin sıralanışı ve paragraf düzeni bakımından da mü-kemmel bir metindir. İlk cümle, asıl fikrin veya paragraf mesajının tam olarak ortaya konulduğu “temel cümle”dir. Diğer cümleler, anlam yönüyle zincirleme olarak hep ilk cümleye bağlıdır. Ayrıca her cümle, kendisinden önceki cümleye bağlanmıştır. Bu bakımdan, cümlelerde hiçbir keli-menin yeri değiştirilemeyeceği gibi, cümlelerin yeri de de-ğiştirilemez.

Gençliğe Hitabede, bütün Nutuk’ta olduğu gibi, Millî edebiyat devrinin ortak dili kullanılmıştır.

**

Nutuk ve Gençliğe Hitabe’den anlaşılacağı gibi, “Atatürk büyük bir hatiptir. Namık Kemal’in, Abdülhak Hâ-mid’in, Tevfik Fikret’in ve Ziya Gökalp’ın eserleri ile bes-lenmiştir. Tesirli kelimeleri seçmesini çok iyi bilir ve onları yerli yerinde kullanır. Fransız yazarı Buffon: Üslûp insanın tâ kendisidir demiştir. Kullanılan kelimeler seslerine varın-caya kadar, onu kullanan şahsiyetin, zevk, kültür ve mizacını gösterir. Bundan dolayı, Nutuk’u aslından okumak ve anla-maya çalışmak, bizi Atatürk’e daha çok yaklaştırır. Zira her kelime ve cümle onun ağzından ve kaleminden çıkmıştır.”[18]


Sonuç Yerine

Atatürk Diyor ki

“Benim hayatta yegâne fahrim, servetim, Türklük-ten başka bir şey değildir.”
Mahmu Esat Bozkurt,

Yakınlarından Hatıralar, ist. 1955,s.95


“Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz.”

Utkan Kocatürk,

Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ank.1984.



“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”

Afet İnan

Medenî Bilgiler, s.18



“Bu memleket tarihte Türk’tü, bugün Türk’tür ve ebediyen Türk kalacaktır.”

Taha Toros,

Atatürk’ün Adana Seyahatleri,1981,s.31



“Benim için dünyada en büyük mevki ve mükâfat, milletin bir ferdi olarak yaşamaktır. Eğer Cenâbıhak beni bunda muvaffak etmişse, şükür ve hamdlar ederim. Bugün olduğu gibi ömrümün nihayetine kadar milletin hâdimi olmakla iftihar edeceğim.”

Söylev ve Demeçler,C.11,s.129


“Milletimiz dil ve din gibi iki kuvvetli fazilete sahip-tir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicda-nından çekip alamamıştır, alamaz.”

Söylev ve Demeçler,s.66-67.

“...Anladık ki, kabahatimiz kendimizi unutmaklığı-mızmış. Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, ev-velâ bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün ef’al ve harekâtımızla göstere-lim: Bilelim ki millî benliğini bulmayan milletler, başka milletlerin şikârıdır.

Mevcudiyet-i milliyemize düşman olanlarla dost olmaya-lım. Böylelerine karşı bir Türk şairinin dediği gibi, (Karşı du-vardaki levhayı işaret ederek)



“Türküm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi”



diyelim. Düşmanlarımıza bu hakikati ifade ettiğimiz gün, kanaatimize, mefkûremize, istikbalimize yan bakan her fer-di düşman telâkki ettiğimiz gün, millî benliğe uzanacak her eli şiddetle kırdığımız, milletin önüne dikilecek her engeli derhal devirdiğimiz gün, gerçek kurtuluşa erişeceğiz. Ve sizler gibi münevver, azimli, imanlı gençler sayesinde bu kurtuluşa erişeceğimize emin olabiliriz.”

20 Mart 1923

Konya Türk Ocağı’ndaki Konuşma’dan

(Söylev ve Demeçler,C.2,s.143)





***



Gençliğe Hitabe Sözlüğü


ahval: Haller, durumlar

bedhah: kötülüğünü isteyen

bilfiil: fiilen, fiilî olarak

bîtap: bitkin, güçsüz

cebren: zorla, zor kullanarak

dahilî: iç, içeriyle ilgili

dalâlet: doğru yoldan sapma,sapıtma

elîm: acıklı

fakr ü zaruret: fakirlik ve ihtiyaç

gaflet:olan bitenin farkında olmama

haricî: dış,dışarıyla ilgili

ilelebet: sonsuza kadar

istikbal:gelecek

mahrum etmek: yoksun bırakmak

mevcudiyet: varlık

mümessil: temsilci

müstevli: istilâcı, memleketi işgal edenler

nâmüsait: elverişsiz, uygun olmayan

şerâit: şartlar

tevhit: bir, birleştirme

tezahür etmek: görünmek, ortaya çıkmak

vahîm: korkunç

yegâne: biricik





KAYNAKLAR

Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927, AAM y. Ank. 2004. (Bugünkü Dille Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz)

Kemal Atatürk, Nutuk, C.1,1919-1920, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü y., İst. 1963. (sadeleştirilmemiş metin)

Kemal Atatürk, Nutuk, C.11, 1920-1927 ,Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, İst.1970. (sadeleştirilmemiş metin)

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 1-11, (!906-!938), Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü y.,3.bas. Ank.1981.

Taha Parla, Türkiye’de Siyasi Kültürün Kaynakları, C.1, Atatürk’ün Nutuk’u , İletişim y. ,İst. 1994.

Zeynep Korkmaz, (Prof.Dr.), Türk Dili Üzerine Araştırmalar, C. 11, TDK y. Ank. 1995. (Gençliğe Hitabe Üzerine adlı makale)

Mehmet Kaplan (Prof. Dr.), Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi-Tahlil-, Millî Kültür, Ağustos 1982.

Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ank. 1984.



İsmail ACAR

"Açıklamalı İSTİKLÂL MARŞI ve GENÇLİĞE HİTABE, Liva y., Balıkesir 2006."

Adlı kitabından alınmıştır


--------------------------------------------------------------------------------

[1] O zamanki adı,Cumhuriyet Halk Fırkası’dır.

[2] Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Birinci Kongresi olarak 4-11 Eylül 1919’da toplanan “Sivas Kongresi kabul edilir. Atatürk, 3.Büyük Kongre açılış konuşmasında (10.5.1931),”Birinci Umumî Kongremiz, 12 yıl evvel, Sivas’ta bir mektep dairesinde yapılmıştı.” diyor.

[3] Nutuk’un Arap Harfli ilk baskısı üzerinde, konuşma yılı olan 1927 tarihi vardır. Ancak, kitap halinde yayınının Temmuz 1928 olduğu, bazı belgelerden anlaşılmaktadır. Bak. Nutuk, Prof.Dr. Z. Korkmaz, 2004 baskısı, önsöz.

[4] Nutuk, Bak. Dip not-2, Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, Önsöz, s xxııı.

[5] Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927, “Bügünkü Dille Yayına Hazırlayan Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu – Atatürk Araştırma Merkezi, Ank.1990.

[6] Nutuk, Atatürk Araştırma Merkezi, Ank. 2004, s. 9.

[7] Nutk, s. 10.

[8] Nutuk, s. 11.

[9] Nutuk, s.297.

[10] Nutuk, s. 606.

[11] Nutuk, s. 607

[12] Nutuk, s.607.

[13] Taha Parla, Türkiye’de Siyasal Kültürün Kaynakları-C.1,Atattürk’ün Nutuk’u, İletişim y. İst.1994, s.161.

[14] Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti-Tarih 1V, Türkiye Cümhuriyeti, Maarif Vekâleti Y., Devlet Mat. İst. 1931, s. 182.

[15] Atatürk’ün çeşitli konulardaki görüşleri için, bak.Utkan Kocatürk, Atatürk’ün fikir ve Düşünceleri, Anka. 1984. (eserin değişik baskıları vardır.)

[16] Prof.Dr. Mehmet Kaplan, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi,Millî Kültür, Ağustos 1982, Sayı,35.

[17] Atatürk, Söylev ve Demeçler, C.2,s. 284.

[18] Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Atatürk’ün Gençliğe hitabesi, Millî Kültür, Ağustos 1982.
[Resim: 7903atamizindeyizby5hs7ii4.jpg]

“Bir memlekette; namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur”
Bul
Cevapla

Konu Araçları
Konuyu Paylaş :  
Konunun Linki :  
BBKodu :  
Konu Araçları :

Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
  Atatürk'ün Çocukluk Anıları: Büyük Kurtarıcı Serdar Yıldırım 0 27 08-01-2024, Saat: 15:35
Son Yorum: Serdar Yıldırım
  ATATÜRK’ÜN TÜRK TARİH TEZİ gamze33 0 3.392 11-08-2008, Saat: 22:19
Son Yorum: gamze33
  ATATÜRK BÜYÜK ZAFER’İ YORUMLUYOR! gamze33 0 2.669 28-06-2008, Saat: 23:03
Son Yorum: gamze33
  işte onun için büyük adamdı nefemis 0 1.788 06-03-2008, Saat: 5:42
Son Yorum: nefemis

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi