OKÇULUK

Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 2.2/5 - 15 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
OKÇULUK
#6

Ateşli silahların gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla yay hem Doğuda hem Batıda savaş alanlarından silinmiş, ancak okçuluk zor ve eğlenceli bir spor dalı olarak varlığını korumuş, günümüze kadar çeşitli kollardan gelişimini sürdürmüştür.

Okçuluğun Batıda bir spor dalına dönüşmesi, başlangıcı 16. yüzyıla dayanan bir süreçtir. İngiliz kralı VIII. Henry okçuluğun bir spor dalı olarak gelişmesi için girişimde bulunmuş, ilk okçuluk derneği, Guild of St. George, 1537de, kralın emriyle kurulmuştur. Okçuluk ile ilgili bilginin korunması ve Ingilizler arasında okçuluğa ilginin arttırılması amacıyla, 1545de Roger Ascham tarafından Toxophillus adlı kitap yayınlanmıştır. 1600ler boyunca okçuluk dernekleri kurulmuş ve düzenledikleri turnuvalar ile okçuluk bir müsabaka sporu haline getirilmiştir.

Kuzey Amerikada ise ilk göçmenlerin gelmesi ile, Eski Dünyanın yay yapımı ve okçuluk ile ilgili bilgileri de bu yeni kıtaya taşınmıştır. Kısa zamanda hedef okçuluğu bu kıtada da sevilen bir uygulama haline gelmeye başlamış, 1828de United Bowmen of Philedelphia adıyla ilk okçuluk derneği kurulmuştur. Amerikan İç Savaşından sonra eski Konfederasyon askerlerinin ateşli silah bulundurmaları yasaklanınca, yay bir av silahı olarak ön plana çıkmıştır. Maurice Thompsonın The Witchery of Archery (Okçuluğun Büyüsü) adlı kitabı yazmasını takiben, okçuluğa olan ilgi ülkede hızla büyümüş, 1879da National Archery Association (Milli Okçuluk Birliği) kurulmuş ve müsabakalar düzenlemeye başlamıştır. Field Archery (saha okçuluğu) denilen ve avlanma koşullarını simule eden bir tür hedef okçuluğunun ortaya çıkması ve yay ile avlanmanın giderek yaygınlaşmasıyla, 1939da National Field Archery Association (Milli Saha Okçuluğu Birliği) kurulmuştur
[Resim: 1908olimpiyat.jpg]

1904'ten itibaren Olimpiyat Oyunlarında bayanlar müsabakaları da eklendi. Fotoğraf, 1908'deki karşılaşmalarda çekilmiştir.

Okçuluk Olimpiyatlara resmi olarak ilk kez 1900 Paris Olimpiyat Oyunları ile girmiştir. Bunu takiben 1904 St. Louis ve 1908 İngiltere Olimpiyatlarında yer alan okçuluk, 1920de Belçikada düzenlenen Olimpiyatlara kadar bir daha görülmemiştir. Bundan sonraki 52 yıl boyunca, ikinci bir ortadan kayboluş yaşanmıştır.

Müsabakaya yönelik okçuluğu bir düzene oturtabilmek için, Polonyalı okçular 1930larda uluslararası bir oluşum meydana getirmenin peşine düşmüşler, bu uğraşların sonunda Federation Internationale de Tir A LArc (Uluslararası Ok ve yay Federasyonu), bilinen kısaltmasıyla FITA kurulmuştur. FITA evrensel kurallar tespit etmiş ve Olimpiyat Oyunları dahil olmak üzere bir çok spor organizasyonunda yer alacak okçuluk disiplinleri geliştirmiştir. Okçuluk, 1972de tekrar Olimpiyat Oyunlarına dahil olmuştur.

Ok ve yay tasarım ve imalatında, kullanılan materyaldeki ve onu işleyen teknolojideki gelişmeler sonucunda, yayın atış hassasiyeti hatırı sayılır derecede artmıştır. Bu da, okçuluğa duyulan ilginin artmasına sebep olmuştur. Ancak bu gelişmeler, okçuluğun modern materyal ve teknolojiye bağımlı hale gelmesine sebep olmuştur. Yine de, primitif malzemeye dayalı geleneksel okçuluk uygulamaları sınırlı bir kitle tarafından sürdürülmüştür. Japonya, Kore, Moğolistan gibi ülkeler kültürlerinin birer parçası olan geleneksel okçuluk stillerini ve ilgili malzemenin yapılmasına yönelik bilgiyi korurlarken, geleneksel okçuluğun önemli bir ayağı da, ABDnde ortaya çıkmıştır ve bütün dünyada hızla sempatizan bulmaktadır.

Türk geleneksel okçuluğu ise maalesef tarihe karışmıştır ve bu konu ile ilgili bilginin korunması için acil entellektüel yardım ve çaba gerekmektedir. Konu tamamen öksüz ve yetim bırakılmamışsa da, yapılan araştırma ve yayın çok azdır. Yeni nesillerin konuya ilgisi azdır, ilgisi olanlar da maalesef yeterli bilgiye sahip değildir. Günümüzde, yurdumuzda uygulanan okçuluk da stil, malzeme ve bilgi açısından tamamen Batılıdır.
Cevapla
#7

Osmanlıda spor okçuluğu ise çok eskilere dayanmaktadır. Bugünkü anlamı ile spor, bedeni eğitmek ve moral yönden kişiliği geliştirmek amaçlı sistematik fiziki egzersizlere karşılık gelmektedir. Bu anlamı ile alındığında, okçuluk Osmanlılarda Yeniçağ'dan itibaren düzenli ve planlı bir spor faaliyeti olarak yapılmaktaydı.

İlk bakışta basit bir eğlence ve uğraş gibi görünen atışlarda, belli kurallara ve disipline bağlılıktan doğan ciddi bir hava hakimdi. Okçuluğa tahsis edilmiş tesisler ve bu tesislerin bakım, onarım ve devamlılığını sağlamaya yönelik vakıflar kurulmuştu. Sayılan bu özellikleri ile, Osmanlı Devleti Orta Doğu ülkeleri içinde sistematik spor faaliyetlerinin yapıldığı ilk devlet olma özelliğine de sahiptir. Okçuluk, ateşli silahlar savaş meydanlarında ön plana çıktıktan sonra bile, sözü edilen sportif kimliğini korumuştur. Hatta Kabak Okçuluğu, Puta Atışı, Darp Vurma gibi "savaşa yönelik" disiplinlerin yavaş yavaş önemini yitirmesi ile, Menzil Okçuluğu ağırlık kazanmıştır.

Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş yıllarında "gaza niyyetine" savaşan derviş savaşçı figürü, sınır boylarında hem kültür misyoneri hem din savaşçısı olarak görev yapmaktaydı. İmparatorluğun sağlam temellere oturmasıyla, düzenli ordu birlikleri bu askeri fraksiyonun yerini aldı. Anadolu'nun her yerinde örgütlenmiş olan ve İmparatorluğun kuruluşunda gerekli toplumsal yapılanmayı sağlamış olan tasavvuf liderleri, artık İmparatorluk için bir tehdit oluşturmaktaydı. Bu tasavvufi örgütlenme ile iç içe büyüyen Ahilik kurumu, yavaş yavaş "din savaşçısı" kimliğini kaybederek meslek loncaları haline geldi.

Okçuluk, Atıcılar Tekyeleri bünyesinde eğitimi verilen bir savaş sanatı ve spor dalıydı. Atıcılar Tekyesi de, Ahilik gibi kendi içinde teşkilatlanmış, varlığını sürdürmek ve okçuluk öğretisini gelecek nesillere aktarmak amacıyla konmuş kuralları olan bir kurumdu. Bu spora tahsis edilmiş Okmeydanları'ndaki tekyelerin bakım, onarım ve idamesi, vakıflar vasıtası ile sağlanmaktaydı.

Ok ve yayın savaş alanlarında önemini kaybetmesiyle, okçuluk tekyelerde sportif bir faaliyet olarak varlığını korumuştur. Bu tekyelerin yanı sıra halkın devam ettiği talimhanelerde para karşılığı ok atış talimi yapıldığı bilinmektedir.

[Resim: 173_kemankes.gif]
Çizim: Menzil atışı yapan kemankeş (Klopsteg, P.E., "Turkish Archery and the Composite Bow", 1947).
Cevapla
#8

Kabak Okçuluğu
Kabak okçuluğunda, uzun bir direğin ucundaki kabak veya benzeri objeye, dörtnala sürülen atın üzerinden ok atılırdı. Bu aktiviteye tahsis edilmiş Kabak Meydanları olduğu bilinmektedir. Meydana atını sürerek giren okçu, atı dörtnala kaldırır, direği geçer geçmez üzenginin üzerinde dikilir ve geri dönerek okunu atardı. Diğer müslüman ülkelerde de popüler bir okçuluk hüneri gösterisi olan kabak okçuluğu, kabak kelimesinin Türkçe olması sebebiyle (diğer müslüman ülkelerde de aynı adla bilinirdi) Orta Asya kökenli olmalıdır.

Kabak Okçuluğu İmparatorluğun ilk yıllarında oldukça popülerken, zamanla diğer disiplinlerin gölgesinde kalmıştır

[Resim: 3BC_kabakatisi.jpg]

Puta Atışı
Puta Atışı denilen disiplin, bugünkü hedef atışlarına karşılık gelmekteydi. Modern okçulukta ok atılan mesafelerden çok daha uzun mesafelere (165-250 metre) yerleştirilen sepet şeklinde hedefler vurulurdu.
[Resim: B59_putaatisi.jpg]
Deri puta (Askeri Müze-Harbiye/İstanbul).


Deriden veya başka materyal kullanılarak yapılmış putalar da mevcuttu. Ayrıca, daha yakın mesafeden ok atmak içinayna tabir edilen plakalar kullanılırdı. Puta kelimesinin kökeni ile ilgili bir rivayete göre, Fatih Sultan Mehmed İstanbulu fethedince Ayasofyadaki ikonlar (put) Okmeydanına getirilmiş ve asker bunlarla ok talimi yapmıştır. Ancak ciddi bilim adamlarının hiç biri bu söylentiye itibar etmemekte, puta kelimesinin testi gibi kaplara karşılık gelen pot kelimesi ile akraba olduğunu düşünmektedirler (kelime Batılı dillere de böyle geçmiştir). Ayrıca Osmanlının diğer dinlere karşı takındığı bildik saygılı tutum, bu rivayetin asılsızlığını ispatlamaktadır.
[Resim: 59C_yavuz_selim.jpg]
Yavuz Sultan Selim'in Mermer Köşk'te aynaya ok atışı. Hünername, 16. yy. Topkapı Sarayı Müzesi.


"Puta" kelimesinin kökeni ile ilgili bir diğer olasılık, Çağatay Türkçesinde "kütük" anlamına gelen "buta" kelimesidir. Bugün ABD gibi hobi okçuluğunun yaygın olduğu ülkelerde, doğa yürüyüşlerini okçuluk ile birleştiren sportif/sosyal aktiviteye "stump shooting" (kütüğe atıcılık) denmektedir. Gerçekten de ağaç kütükleri doğal birer ok hedefi olma özelliğine haizdir.


Darp (Zarp) Vurma
Darp (zarp) Vurma, sert cisimlerin ok ile delinmesidir. Hiç kuşkusuz, zırh ile korunan düşmanı yaralamaya yönelik yetenekleri geliştirmeye yarayan bir savaş idmanıdır. Ancak halka açık gösterilerde sıklıkla sergilenen bir okçuluk hüneri de olmuştur. Ok ile delinmiş bardak, çıngırak, metal ve seramik levhalar gibi çok sayıda obje bugün de müzelerimizde sergilenmektedir.
[Resim: D64_zarpvurma02.jpg]
Cam bardak ve metal çıngırak (Askeri Müze-Harbiye/İstanbul).

Menzil Okçuluğu

Menzil Okçuluğu, ateşli silahlar ok ve yayı savaş alanlarından sildikten sonra da sevilerek yapılmış, mümkün olduğunca uzağa ok atmaya dayanan bir disiplindir. Osmanlı kemankeşleri kompozit menzil yayları ile, bugünün modern teknolojisi ile yapılan yayların bile ulaşamadığı mesafelere ok atmışlardır. Rekorların bazıları 400 yılı aşkın süredir kırılamamıştır. Bu rekorlar şüpheye mahal vermeyecek hassasiyetle kaydedildiğinden, Batı dünyasında da Osmanlı okçuluğuna karşı hatırı sayılır bir hayranlık oluşmasına sebep olmuşlardır. Osmanlı menzil okçuluğu ve ünlü kompozit yay üzerine makaleler ve kitaplar yazılmıştır ve onlarca yıl sonra bile yeni baskıları yapılmaktadır. Tüm bu disiplinler içinde, direkt savaş disiplini olmaya en uzak disiplin budur. Ünlü kemankeşlerin rekor kırmak için senelerce uğraştıkları, bazılarının tıpkı bugünün seçkin sporcuları gibi devletten finansal destek gördükleri bilinmektedir.
[Resim: 4Z4_menzil_tasi.jpg]
Hüsameddin Paşa adına 1789 yılında dikilen ok menzil taşının üst kısmı Mesafe: 991 gez (654m) (Askeri Müze-Harbiye/İstanbul)

Menzil Atışlarında Mesafeler


Osmanlılarda menzil okçuluğu, özellikle ateşli silahlar savaş alanlarda yaygınlık kazanınca, en popüler okçuluk disiplini haline gelmiştir. Savaş sanatı kimliğini ve felsefi arka planını şeklen ve ritüellerde korumakla beraber, tam bir sportif aktivite olarak yapılagelmiştir.

Okun düştüğü mesafelerin dokumentasyonunda çok dikatli davranılmıştır. Bu sporun tasavvuf öğretisi ile ilgisi sebebiyle Osmanlılar rekorların ölçülmesinde ve kaydedilmesinde çok hassas davranmışlardır. Rekor denemeleri yapılacağı zaman, ikisi ayak yerinde (okun atıldığı yer) iki de okun düştüğü yerde olmak üzere en az dört şahitin hazır bulunması şartı aranmıştır. Hatta, pek çok rekorun, yeterli sayıda şahit olmaması sebebiyle tescil edilemediği bilinmektedir.

Ok atmayı öğrenmek isteyen aday Okçular Tekyesine başvurur, kendisine bir eğitmen tahsis edilirdi. Kapalı mekan eğitimini tamamlayan aday, ustasının izni ile açık havada menzil atışlarına çalışmaya başlardı. Heki oku ile 800 gez ya da pişrev okuyla 900 gez (594 metre) mesafeye ok düşürmeyi başardığında, Tekye Sicil Defeterine kaydolmaya hak kazanır, "defterli kemankeş" olurdu. Atılan menziller de Tekye Defteri'ne işlenirdi. Ayrıca rekor mesafelere kaydedildiğinde, bu atışların anısına, "nişan taşı" ya da "menzil taşı" dikilirdi. Bir dönem İstanbul Okmeydanı'nda 300'den fazla nişan taşının bulunduğu bilinmektedir.

Kaydedilen en uzun mesafe Tozkoparan İskender'e ait olan 1281,5 gez (845,79 metre) dir. Bugün bile olağanüstü kabul edilen diğer bazı rekor menziller ve sahipleri şöyle sıralanabilir:

Miralem Ahmed Ağa 1271,5 gez (839,18 m)
Bursalı Şuca 1243,5 gez (820,71 m)
Tozkoparan İskender 1279 gez (844,14 m)
Parpol Hüseyin Efendi 1207 gez (796,62 m)
Çullu Ferruh 1223 gez (807,18 m)
Lenduha Cafer 1209,5 gez (798,27 m).
Bir çok padişah da kemankeşti. Padişah kemankeşlerin en başarılılarından biri olan II. Mahmud'un bazı rekor atışları şöyledir: 1225 gez (808,5 m), 1228 gez (810,48m) ve 1219 gez (804,54 m). Bu inanılmaz mesafelerin, padişaha iltimas gösterildiği düşüncesi yaratmaması için şunu söylemeliyiz: II.Mahmud bu konuda o kadar hassastı ki, oku düşürdüğü mesafeyi padişaha yaranmak amacıyla tahrif etmeye kalkan iki havacıyı (okların düşüşüne bakan görevliler) işten attığı bilinmektedir. Okmeydanları, sporcuların sosyal ve siyasi kimliklerini dışarıda bırakarak girdikleri bir nevi kutsal mekan kabul edilirdi. Osmanlı İmparatorluğu gibi sosyal tabakalaşmanın belirgin olduğu bir toplumda, bu geleneğe padişahların bile saygı gösterip uyması, üzerinde durulması gereken önemli bir ayrıntıdır.
Cevapla
#9

Modern Okçuluk
Ok atma üzerine yazılan metinlerin yararlı olduğu tartışılmaz ise de, ok atmayı öğrenmenin en emin yolu bir antrenör ile çalışmaktır. Bir okçu için, tecrübeli ve bilgili bir antrenörden daha değerli bir şey olamaz. Özellikle başlangıçta, yanlış davranış ve uygulamaları alışkanlık haline getirme riski vardır. Söz konusu risk, deneyimli biri tarafından eğitilme, gözlemlenme ve düzeltilme yoluyla ortadan kaldırılabilir. Yerleşmiş yanlışlıkların düzeltilmesi çok zor olmaktadır.

Tekniğin aşamaları şu şekilde özetlenebilir:

Okun kirişe yerleştirilmesi (Gezleme)
T formunun oluşturulması
Hedefe göre ayak basış pozisyonunun ayarlanması
Kirişin çekilmesi ve çapa pozisyonu
Nişan alma
Bırakış
Takip (son taşıma, follow-through)
Tekniğin bütün bu aşamaları, birbirini takip eden tek bir akıcı hareket şeklinde bağlanmalıdır.

[Resim: 3FZ_IMG_3032xx.jpg]
[Resim: 1D6_IMG_3036xx.jpg]
[Resim: 6F8_IMG_3047xx.jpg]
Cevapla
#10

Hedef Okçuluğu / FITA Müsabaka Kuralları
Belli bir hedefe ok atarak sayı toplamaya dayanan okçuluk disiplinleri hedef okçuluğu adı altında toplanırlar. Olimpik Stil hedef okçuluğu dışında; Saha Okçuluğu, Üç Boyutlu Hedef Okçuluğu, Çıplak Yay gibi disiplinler de mevcuttur.

Günümüzde en yaygın olan hedef okçuluğu, olimpik stil okçuluktur. Makaralı yaylar ile olimpik recurvelerin ayrı kategorilerde yer aldığı bu müsabaka okçuluğunda; değişik kuruluşların belirlemiş olduğu değişik müsabaka kuralları kapsamında müsabıklar belli uzaklıklardan, iç içe geçmiş dairelerden oluşan hedeflere, belli sayıda ok atarak puan toplarlar.

Hedefler sıkıştırılmış saman gibi okları durdurabilecek nitelikte bir kitle üzerine konan, misinadan bir iskelet ile güçlendirilmiş ve üzerlerine farklı renklerde iç içe daireler çizilmiş kağıt yüzeylerdir. En ortadaki dairenin sayı değeri 10dur. Dışa doğru her daire bir puan azalır. Her iki daire aynı renkte boyanmış olup, 10 ve 9 sarı, 8 ve 7 kırmızı, 6 ve 5 mavi, 4 ve 3 siyah, 2 ve 1 beyaz renktedir. Hedefin ve dairelerin çapı atış yapılan mesafeye göre değişmektedir.

Bir çok kuruluşun belirlediği 20yi aşkın popüler disiplin vardır. Kuralları Olimpiyat Oyunlarında norm kabul edilen FITAnın disiplinleri şöyle listelenebilir:

Her mesafede atılan ok sayısı Hedefin yüzeyinin çapı
FITA Erkekler 90 metreye 36
70 metreye 36
50 metreye 36
30 metreye 36 122 cm
122 cm
80 cm
80 cm

FITA Bayanlar 70 metreye 36
60 metreye 36
50 metreye 36
30 metreye 36 122 cm
122 cm
80 cm
80 cm

FITA I
Kapalı Mekan 18 metreye 30 40 cm

FITA II
Kapalı Mekan 25 metreye 30 60 cm

Değiştirilmiş
FITA
Kapalı Mekan 18 metreye 30
(14-18 yaş arası sporcular için) 80 cm



FITA Müsabaka Kuralları
Müsabaka sırasında hakemler her sporcuyu, önceden numaralandırılmış hedeflerden biri ile eşler. Müsabakanın başında bir hedefle birden fazla sporcunun eşleştirildiği olur. Her sporcu, kurallarca ön görülen sayıda ok atar. Atılan ok sayısına göre, aşılmaması gereken bir süre de vardır. Atış çizgisine gelmek ve okları toplamak üzere hedeflere gitmek için, hakemler tarafından bir ve iki adet sinyal sesi verilir.

Hedeften okların çıkarılması, bir hakem eşliğinde ve sporcular tarafından yapılır. Puanlar amaca yönelik hazırlanmış formlara, büyükten küçüğe doğru sıralanarak yazılır. Bu formlar genellikle okçulara verilir, bazen de hedefe iliştirilir. Okların puanları değerlendirilirken iki puan bölgesini ayıran çizgi üzerinde ok varsa, yüksek olan puan yazılır. Okun kazandırdığı puanda herhangi bir fikir ayrılığı olması durumunda, hedefin yakınında hazır bulunan hakem haberdar edilerek karar ona bırakılır. Bu sebeple, hedefe saplı okların puanları sayılıp hesaplanırken onları ellemek ya da çıkarmak kural dışıdır.

Yerden sekerek hedefe saplanan oklar sıfır puan sayılır. Eğer bir ok hedef kağıdını tamamen delip arkaya geçer ama sıkıştırılmış saman gövdede kalırsa, arkadan öne itilerek dışarı çıkarılır ve hedef kağıdında kaça saplandığı okunur. Eğer ok saman gövdeyi de delip geçmişse ve bu hakemlerden biri ya da müsabık okçulardan biri tarafından görüldüyse, okun puanı 7 kabul edilir. Atılan ok hedefteki bir oka çarpar ve bu sebeple hedef kağıdına ulaşamaz ise, çarptığı okun saplı olduğu bölgedeki puanı almış sayılır. Dalgınlık veya başka bir sebeple, hakemin kendisi için belirlediği hedef dışındaki bir hedefe ok atan müsabık, o okun puanını alamaz.

Eğer bir müsabık ön görülen oktan fazla sayıda ok atmışsa, mesela 6 ok atılacak bir seride 7 ok atmışsa, en yüksek puanı alan ok değerlendirme dışında tutulur. Eğer bir müsabık, atış hattını terk ettikten ya da atışların sonunu belirleyen sinyal çaldıktan sonra, atması gerekenden daha az ok attığını farkederse, eksik okunu atamaz. Bu hakkı kaybetmiş sayılır. Eğer bitiş sinyalinden sonra ok atarsa, hedefteki oklardan en fazla puan alan değerlendirme dışında bırakılır.
Cevapla

Konu Araçları
Konuyu Paylaş :  
Konunun Linki :  
BBKodu :  
Konu Araçları :

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi