Osmanlı Padişahları

Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 3/5 - 42 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Osmanlı Padişahları
#26

Sultan Birinci Abdülhamid

Babasi : Üçüncü Ahmed

Annesi : Rabia şermi Sultan

Dogumu : 20 Mart 1725

Vefati : 7 Nisan 1789

Saltanatı : 1774 - 1789 (15) sene



III. Ahmed’in Râbi’a Şermî Kadın’dan 1725 yılında dünyaya gelen I. Abdülhamid, günümüze kadar Osmanlı soyunu devam ettiren bir padişah olarak Ocak 1774’de Osmanlı tahtına oturdu. Yaratılışı itibariyle saf, halka karşı merhametli, kerâmetleri halk arasında yayılacak kadar mütedeyyin ve devlet işleriyle de yakından ilgilenen bir padişahtır. Hayatı boyunca dirâyetli sadrazamları ve devlet ricâlini iş başına getirerek, Osmanlı Devleti’nin muhtâc olduğu ıslâhâtı yapmaya uğraşmıştır. Sadrazam Koca Yusuf Paşa’nın 1788’de Avusturya Imparatoru II. Josef’i mağlup etmesi üzerine Gâzi ünvanını kullanmaya başlamıştır.

Tahta çıktığında bütün cephelerde Osmanlı kuvvetleri büyük sıkıntılarla karşı karşıyaydılar. Ruslar, Şumnu’daki Osmanlı ordugâhına kadar gelmişler; Ruscuk ile Silistre’yi muhasara etmişlerdi. Bu kritik günlerde, Rusya içindeki karışıklıkların da yardımıyla, 1774 baharında Tuna yakınlarındaki Küçük Kaynarca Kasabasında sulh müzâkereleri başladı. Rusyayı Prens Renin ve Mareşal Romanzov, Osmanlı’yı ise, sadâret kethüdâsı Resmî Ahmed Efendi ile Reisülküttâb Ibrahim Münîb Efendi temsil ediyordu. 28 madde ve 2 ilaveden meydana gelen ve Osmanlı Devleti’ni dünyada dördüncü devlet haline getiren muâhede 17 Temmuz 1774 tarihinde imzalandı. Avusturyalılar da kendilerine pay çıkarmak için Boğdan’ın kuzeyindeki Bukovina’yı işgal ettiler ve 1775 yılında yapılan bir andlaşma ile bu da kabul edildi. 1683 Viyana Bozgunundan sonra, Müslüman Türklerin karşı karşıya kaldıkları en büyük hezimetti.

Tahta geçtikten 6 ay sonra Kaynarca Muâhedesini imzalayan Padişah, bir kaç ay sonra da Iran ile yüz yüze geldi. Kaçarlar’ın rakibi olan Kerim Han Zend, 1775’de Basra’yı muhasara altına alınca, Mayıs 1776’da Iran’a harb ilan edildi. 1776’da Iranlıların eline geçen Basra, ancak üç yıl sonra geri alınabildi. Bu arada iç karışıklıklar da devam ediyordu. Ağustos 1774’de Kaynarca Muâhedesinin üzüntüsüyle vefat eden Sadrazam Muhsin-zâde Mehmed Paşa’nın yerine gelen sadrazamlar bir türlü dikiş tutturamıyorlardı.

Kırımlılar Osmanlı Devleti’ne yaptıkları ihanetin cezasını çekiyorlardı; zira Ruslar söz vermelerine rağmen askerlerini Kırım’dan çekmemişlerdi. Osmanlı taraftarı IV. Devlet Giray’ın yerine Rus hayranı Şahin Giray Kırım tahtına oturmuştu (1775). Kırım’daki bu keşmekeşi kabul etmeyen Osmanlı Devleti harbe karar verince, Fransa’nın araya girmesiyle, Rusya ile Aynalıkavak’ta yeni bir andlaşma imzalandı (Mart 1779). Andlaşma Osmanlı Devleti’nin aleyhine işledi ve neticede Rus hayranı Şahin Giray Kırım tahtına oturdu. Bu akılsız Hân, her türlü gayr-i meşru işlere dalarak ve Çariçe’nin imkânlarını kullanarak, mürteci diyecek kadar hakaret ettiği Osmanlılardan intikam alıyordu. 1782’de kahraman Kırım halkı bu hâine karşı ayaklandı ve II. Bahadır Giray’ı tahta oturttu ise de, bu da devam etmedi. Şahin Giray’ın gafleti ile Rusya tekrar Kırım’a girdi. Çariçe’nin Temmuz 1783 tarihli fermanıyla Kırım Rusya’nın bir eyâleti oldu ve artık Kırım Müslümanların değil Ortodoks Rusların hâkimiyetine girdi. Artık saltanat merkezi olan Bağçesaray, Rus vilayet merkezi olan Akmescid’e taşınıyordu. Maalesef, Kırımlılar, üç asır boyunca hâkimiyetlerine karışmayan Osmanlı Devleti yerine, tamamen Müslüman olan Kırım’ı Ruslaştıran ve burayı ikinci bir Endülüs yapan Ruslarla başbaşa kaldılar. Binlerce Müslüman öldürüldü. Osmanlı Devleti’nin Kırım’daki hâkimiyeti 310 yıl devam etmişti. Osmanlı Devleti, 8 Ocak 1784 tarihli Andlaşmayla Kırım’ın Rusya’ya ilhâkını kabul etti.

Çariçe 1787’de 60.000 askeriyle Kırım’a geldi ve zaferini kutladı; bundan rahatsız olan Osmanlı Devleti Ağustos 1787 tarihinde yeniden harp ilan etti. 1768-1774 tarihleri arasında devam eden Osmanlı-Rus Harbi, Polonya’nın istiklâli için yapılmış göründüğünden millete mal edilememişti. Ancak bu yeni harp Müslüman Kırım’ı kurtarmak içindi ve herkes Ruslara diş biliyordu. Şubat 1788’de Avusturya da Osmanlıya karşı harb ilan etti. Sadrazam Koca Yusuf Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri, Eylül 1788’de II. Joseph komutasındaki Alman ordusunu bozdu ve Osmanlı ordusu Avusturya’yı bertaraf ederek Ruslarla başbaşa kaldı. Aralık 1788’de Özi Kalesini alarak burada Müslüman katliamı yapan Rus ordusu, bununla da yetinmeyerek Podolya’nın merkezi olan Hotin’i de teslim aldı. Hotin ve Özi’deki Müslüman katliamları, Osmanlı Padişahının kederinden dolayı beyin kanaması geçirerek vefât etmesine sebep oldu (7 Nisan 1789). Cenazesi, Bahçekapıdaki Imâretinin yani şimdiki 4. Vakıf Han’ın karşısındaki türbesine defn edildi.

Sultân I. Abdülhamid’in Hotin ve Özi’nin düşmesi münasebetiyle bizzat kaleme aldığı hatt-ı hümâyûn insanı ağlatacak kadar manalıdır: “Özi’nin düştüğü takriri âlimallah beni yeniden kederlendirdi; bu kadar Müslüman erkek, kadın, küçük ve büyüğün kâfir elinde kalması beni mahzun eyledi. Yârab! Sen Mâlik’ül-mülksün. Senden niyazım, ölmeden bu beldeleri tekrar Müslümanların eline geçtiğini bana göster”.

ZEVCELERI: KADIN EFENDILERI: 1- Ayşe Sine-perver Vâlide Sultân; IV. Mustafa’nın annesi ve IV. Kadınefendi. 2- Nakş-ı Dil Vâlide Sultân; II. Mahmûd’un annesi ve önce Ikinci Ikbal sonra Kadın Efendi. 3- Hatice Ruh-şah Baş Kadın Efendi. 4- Hümâ Şah Baş Kadın Efendi. 5- Ayşe Baş Kadın Efendi. 6- Binnaz Ikinci Kadın Efendi. 7- Dilpezîr Kadın Efendi. 8- Mehtâbe Dördüncü Kadın Efendi. 9- Misl-i Nâ-yâb Kadın Efendi. 10- Mu‘teber Kadın Efendi. 11- Nevres Üçüncü Kadın Efendi. 12- Fatma Şeb-safâ Dördüncü Kadın Efendi. 13- Mihribân Üçüncü Kadın Efendi. 14- Nükhet-sezâ Hanımefendi; Baş ikbal. 15- Ayşe Hanımefendi; Ikinci Ikbaldir. ÇOCUKLARI: 1-Şehzâde Sultân Mustafa IV. 2-Şehzâde Sultân Mahmûd II. 3-Şehzâde Abdullah. 4-Şehzâde Mehmed. 5-Şehzâde Ahmed. 6-Şehzâde Abdülaziz. 7-Şehzâde Abdurrahman. 8-Şehzâde Mehmed Nusret. 9-Ahter-Melek Hanım. 10- Ayşe Dürr-i Şehvar Sultân. 11- Esmâ Sultân. 12- Ayn-i Şah Sultân. 13- Hatice Sultân. 14- Emîne Sultân. 15- Râbi‘a Sultân. 16- Fatma Sultân. 17- Âlem-Şah Sultân. 18- Sâliha Sultân. 19- Hibetullah Sultân. 20- Râbi‘a Sultân .

[Resim: 7903atamizindeyizby5hs7ii4.jpg]

“Bir memlekette; namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur”
Bul
Cevapla
#27

Sultan Üçüncü Selim

Babasi : Üçüncü Mustafa

Annesi : Mihrişah Sultan

Dogumu : 24 Aralık 1761

Vefatı : 28 Temmuz 1808

Saltanatı : 1789 - 1807 -18- sene



III. Mustafa’nın Mihrişah Sultân’dan Aralık 1761 yılında dünyaya gelen III. Selim, amcasının cephelerdeki duruma üzülerek beyin kanaması geçirmesi ve vefat etmesi üzerine Osmanlı tahtına Recep 1203/Nisan 1789 tarihinde oturdu. Islâmî ilimlere vukûfu, şiir, hat ve diğer güzel san’atlardaki mahâreti ve kısaca kültürü açısından, denilebilir ki, 1595’de vefat eden III. Murad’dan sonra gelen Padişahlar içinde bir numaradır. III. Selim, aynı zamanda dirâyetli, merhametli ve ıslâhâta taraftar olan bir Padişahtır. Geldiğinde sadrazamlık koltuğunda Koca Yusuf Paşa’nın bulunması ve sonra da uzun müddet Kaptan-ı Deryalık görevinde bulunan Cezayirli Gâzî Hasan Paşa ile çalışması, onun için büyük bir fırsat olmuştur. Damad Melek Ahmed Paşa ise, III. Selim ile birlikte nizâm-ı cedîd mücadelesini veren sadrazamdır.

Saltanat III. Selim’e intikal ettiğinde, cephelerde durum çok kötüydü. Zira Rus ve Avusturya cephelerinde savaş bütün hızıyla devam ediyordu. Boğdan sınırlarındaki Fokşani Meydan Muharebesinde, Kemankeş Mustafa Paşa kumandasındaki Osmanlı orduları, Rus ve Avusturya kuvvetlerinin iki taraflı saldırıları üzerine ağır bir hezimete uğradılar (1203/Ağustos 1789). Bunu Rusların galibiyeti ile sonuçlanan Boza (Buzaov) mağlubiyeti takip etti (Eylül 1789). Ruslar Boğdan’ın başşehri Yaş’ı işgal ederken, Avusturyalılar da Bükreş’i teslim alıyorlardı (Ekim 1789). III. Selim’in askerlere hitâben kaleme aldığı ve Islâm’daki gazâ ruhunu hatırlatan hatt-ı hümâyûnu da müessir olamadı. Osmanlı kuvvetleri, Eflak’a bağlı Yerköyü’nde Avusturya kuvvetlerini mağlup etseler de, Tuna’nın güneyine çekilmek durumunda kaldılar. Ruslar, Besarabya ile Dobruca arasındaki Osmanlı savunma merkezlerini, bazı kayıplar ve mağlubiyetlerle birlikte ele geçirmiş oldu (Ismail, Kili, Tulça gibi, 1790). Isveç’le yapılan ittifak Osmanlı Devleti’nin hiç işine yaramadı. Bu sırada 1789 Fransız Ihtilalinin olması, Osmanlı Devleti’ni rahatlattı ve Avusturya sulh andlaşması istedi. Ağustos 1791’de imzalanan Ziştovi Muâhedesi ile Avusturya-Osmanlı Harbi sona erdi. Böylece tarihteki son Alman-Türk savaşı sona erdiği gibi, Alman kuvvetler, Belgrad başta olmak üzere işgal ettikleri yerleri Osmanlılara iade ettiler. Osmanlı Devleti ile başbaşa kalan Rusya da sulha yanaştı ve Ocak 1792 tarihinde imzalanan Yaş Andlaşması ile Özü ve Hocapaşa (Odesa) gibi bazı sahil şehirleri Ruslara bırakılarak, Osmanlı-Rus savaşına da son verildi.

Cephelerde kaybeden Osmanlı Devleti, sosyal, hukukî, iktisâdî ve özellikle de mağlubiyetlerin birinci sebebi sayıldığından askerî ıslâhatları düşünmeye başladı. Zira devlet, dış düşmanlara karşı vatanı müdafaa ederken, iç durum hiç de iyi değildi. Anadolu’da derebeyleri, Rumeli’de a’yânlar ve cephelerde savaşan yeniçeri grubu, devlet için büyük bir belâ haline gelmişti. Osmanlı ordusunun ve hatta bütün devletin yeniden düzenlenmesi gerekiyordu. Osmanlı Devleti, gerileme devrini tamamlayarak artık yıkılmanın sancılarını çekmeye başlamıştı. Bu yıkılış emârelerinin sebeplerinin Kur’ân’a aykırı olarak yaşanan sefâhet, halkın vergi yükünün altında ezilmesi, müminlerin kalbinden devlete muhabbetin çıkması ve yardım duyguları yerine kin ve nefret duygularının fışkırmaya başlaması olduğunu, aklı başında olan herkes biliyordu. Osmanlı Devleti, nizâm-ı cedîd tabir edilen yeni bir düzenlemeye muhtâc idi. Ancak bu nasıl yapılacaktı? Bu konuda tamamen mevcut düzeni değiştirmek isteyenlerin görüşü esas alındı ve 24 Şubat 1793’de Nizâm-ı Cedid resmen bir Hatt-ı Hümâyûn ile ilan edildi. Bunun üzerinde ayrıca duracağımızdan ayrıntıya girmiyoruz.

Nizâm-ı Cedid de fayda vermedi. Osmanlı Devleti devamlı kan kaybediyordu. 400 yıldır dost devlet olarak bilinen Fransa’nın başına geçen General Napolyon Bonaparte, 1797 yılında Venedik Cumhuriyet’ine son vererek Osmanlı Devleti’ne komşu haline gelmişti. Bununla da kalmadı ve harp ilan etmeden Mısır Iskenderiye önlerine geldi (Temmuz 1798). Görünürde, Padişaha itaat etmeyen Memluk Beylerini cezalandırmak için gelmişti; ancak buradan Kahire’ye hareket etti. Mısır Beylerbeyisi Ebu Bekir Paşa ile yaptığı Ehrâmlar Muhârebesini de kazandı. Bunu gören Osmanlı Devleti, Eylül 1798’de Fransa’ya harb ilan etti. Ingilizler de tabiî müttefik oldu. Şubat 1799’da Filistin’e doğru ilerleyen ve Gazze ile Yafa’yı teslim alan Bonaparte, Akka’da Cezzâr Ahmed Paşa tarafından durduruldu. “Akka’da durdurulmasaydım, bütün şarkı ele geçirirdim” diyen General, Istanbul’dan bir ordunun Mısır’a doğru geldiğini duyunca Paris’e döndü. Haziran 1801’de Mısır’ın Tahliyesi Mukavelesi imzalandı ve Osmanlı ordusu Mısır’a girdi. Böylece III. Selim’e de Gâzi ünvanı verildi. Bunu, Nizâm-ı Cedidci Gâlib Paşa’nın Haziran 1802 tarihinde imzaladığı Paris Mu’âhedesi takip etti.

Bu arada Arabistan’da ortaya çıkan Vehhâbîlik hareketi de Osmanlı Devleti’ni ciddi manada rahatsız ediyordu. Bunu ayrıca inceleyeceğiz. Mısır’da Memluk Beyleri nasıl bertaraf edilir diye düşünülürken, Mısır’a gittiğinde (1799) asla Arapça bilmeyen ve Arnavud olan Mehmed Ali Ağa, bu beylikleri bertaraf etmek ve Hicaz’daki problemi çözmek için kullanıldı. Vehhâbileri bertaraf etmek ümidiyle kendisine Temmuz 1807 yılında Mısır Beylerbeyiliği verildi.

Bu arada, Fransız ihtilâlinin milliyetçiliği tahrik etmesi sebebiyle 1806 yılında Sırplar ihtilâl çıkardılar. Bunda yeniçerilerin Hıristiyan tebe’aya kötü muâmelesinin de etkisi vardı. Zaten Rumeli’de hâkim olan da devlet değil, a’yân denilen zorbalar idi. Vidin’de Pazvandoğlu Osman Ağa, Ruscuk’da Tirsiniklioğlu Ismail Ağa ve benzeri zorbalar büyük güç kazanmışlardı. Bunların üzerine gönderilen ve kısa zamanda haklarından da gelen Kadı Abdurrahman Paşa geri çekilince, hem halk rahatsız oldu ve hem de Sırp Ihtilâli azıttı. Avusturya bu ihtilâli kışkırtıyordu. Ancak lider Kara Yorgi, 1804’de Ruslara yanaştı. Aralık 1806’da Belgrad’ı ele geçirdi ve Rusya da, Kaynarca’daki hakkını kullanarak Osmanlı Devleti’ne harp ilan etti. Bender, Hotin, Akkerman ve Kili işgal edildi. Resmen Osmanlı-Rus Savaşı başladı. Silistre valisi Alemdâr Mustafa Paşa, Rusları iki defa yenince, Ingiltere Rusların yanında savaşa girdi. Şubat 1807’de Ingiliz donanması Istanbul önlerine kadar geldiyse de, hemen geri döndü ve bu sefer Mısır’a yönelerek Iskenderiye’yi işgal etti (Mart 1807). Mehmed Ali Paşa Ingilizleri durdurdu. Diğer taraftan Rus cephesine gönderilmek istenen Nizâm-ı Cedid askerlerini kapıkulu ocağı neferleri kabul etmiyordu. Düşman vatanı işgal ederken, ordu birbirine girmişti. Ordu, devletin başına belâ olmuştu.

Önceleri Nizâm-ı Cedid’e taraftar olan ve en azından ses çıkarmayan âlimler, Nizâm-ı Cedid ricâlinin suiistimallerini ve ahlaksızlıklarını görünce, aleyhe geçmeye başladılar. Kasım 1806’da Şeyhülislâm olan Ishak-zâde Mehmed Atâullah Efendi, âlimleri Nizâm-ı Cedid grubuna ve hatta Padişah’a karşı tahrik etti. Iş çığırından çıktı ve Padişah, Islâma aykırı bazı fiilleri yapmakla (mesela ney üflemesi ve tanbur çalması, kız kardeşlerinin ve hanımlarının Avrupâî bir hayat yaşamaya başlamaları gibi) suçlandı. 25 Mayıs 1807’de Kastamonulu Kabakçı Mustafa denilen bir neferi kendilerine reis tayin eden yeniçeri yamakları, 19 yıl sürecek olan bir iç isyanı başlattılar. III. Selim hâlim ve selim birisi olduğu için, kan dökmeğe değil taviz vermeğe taraftardı. Bu sebeple 28 Mayıs 1807’de Nizâm-ı Cedid’i ilga etti ve bir gün sonra da kendisi tahttan indirildi. Yerine Padişahın amca-zâdesi olan IV. Mustafa tahta çıkarıldı.

KADIN EFENDILERI: 1- Nef‘-i Zâr Baş Kadın Efendi. 2- Hüsn-i Mâh Baş Kadın Efendi. 3- Zîb-i Fer‘ Ikinci Kadın Efendi. 4- Âfitâb Üçüncü Kadın Efendi. 5- Re’fet Dördüncü Kadın Efendi. 6- Nûr-i Şems Kadın Efendi. 7- Gonca-nigâr Kadın Efendi. 8- Dem-hoş Kadın Efendi. 9- Tab‘-ı Safâ Üçüncü Kadın Efendi. 10- Ayn-ı Safâ Kadın Efendi. 11- Mahbûbe Kadın Efendi. IKBALLERI: 12- Meryem Hanımefendi. 13- Mihribân Hanımefendi. 14- Fatma Fer‘-i cihân Hanım Efendi. Çocukları olmadı .

[Resim: 7903atamizindeyizby5hs7ii4.jpg]

“Bir memlekette; namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur”
Bul
Cevapla
#28

Sultan Dördüncü Mustafa

Babası : Birinci Abdülhamid

Annesi : Ayşe Saniye Perver Sultan

Dogumu : 8 Eylül 1779

Vefatı : 16 Kasım 1808

Saltanati : 1807 - 1808 (1) sene



IV. Mustafa, I. Abdülhamid’in Ayşe Sîneperver Vâlide Sultân’dan doğan büyük oğludur. IV. Mustafa, saf, kültürü zayıf ve saltanata karşı harîs bir insandı. Hep iyilik gördüğü amca-zâdesi III. Selim’e karşı vefâlı davranamadı. Nizâm-ı Cedid aleyhinde olanların yanında göründü ve 29 Mayıs 1807’de Osmanlı tahtına çıktı. Ilk olarak ihtilâlcilerin arzularını yerine getirdi ve Kabakçı Mustafa, Şeyhülislâm Atâullah Efendi ve Sadâret Kaymakamı Musa Paşa’nın isteklerine göre devleti yönetmeye başladı. Bu arada Nizâm-ı Cedidcilerin bir kısmı öldürülmüş ve bir kısmı ise Ruscuk A’yânlarından vezir Alemdâr Mustafa Paşa’ya sığınmışlardı (Galip, Refik, Râmiz, Behîç ve Tahsin Beylerden oluşan bu ekibe Ruscuk Yârânı denmektedir).

Ihtilâlciler, Nizâm-ı Cedidin gayr-i meşru olduğunu ve Padişahın aslâ yeniçerilere müdahale etmemesi gerektiğini ihtiva eden taahhüdnâme mahiyetinde bir hücceti, Padişahın Hatt-ı Hümâyûnu ile birlikte elde ettiler (Rebiülevvel 1222/1807). Ihtilâlcilerin baskısından bıkan IV. Mustafa, Kabakçı Mustafa başta olmak üzere, ihtilâlcileri tasfiye gayesiyle Alemdâr Mustafa Paşa’yı ordusuyla beraber Istanbul’a davet etti. Temmuz 1808’de Istanbul’a gelen Alemdâr, yolda iken Kabakçı Mustafa’yı katletmişti ve bu sebeple de Davud Paşa Sarayı’nda Padişah tarafından karşılandı. Ruscuk Yârânına burada Padişahı tevkif etmesini tavsiye ettilerse de, Alemdâr buna yaklaşmadı. 2 gün sonra vasıfsız bir Şeyhülislâm olan Atâullah Efendi azl edildi ve ekibi de tasfiye edildi. Padişah Alemdâr’a teşekkür ediyor ve Tuna Beylerini boş bırakmayarak dönmesini arzuluyordu. Ancak bunu dinlemeyen Alemdâr, 28 Temmuz 1808’de Bâb-ı Âli’yi basarak sadrazamdan mührü aldı, arkasından Topkapı Sarayına geldi. Hal’ edileceğini ve III. Selim’in tekrar tahta çıkarılacağını anlayan IV. Mustafa, hemen karşı planını uyguladı ve III. Selim ile II. Mahmûd’un öldürülmesi için tâlimat verdi. Maalesef bu tâlimatı alan Enderûnlular, dairesini basarak III. Selim’i şehid ettiler. II. Mahmûd ise, Harem hüddâmının yardımı ile kurtarıldı ve Alemdâr’ın desteğiyle kendisine bî’at olundu.

KADIN EFENDILERI: 1- Şevk-i Nûr Baş Kadın Efendi. 2- Dil-pezîr Ikinci Kadın Efendi. 3- Seyyâre Üçüncü Kadın Efendi. 4- Peyk-i Dil Dördüncü Kadın Efendi. Emîne Sultân isminde bir tek kızı vardı ve o da hemen vefât etmiştir .


[Resim: 7903atamizindeyizby5hs7ii4.jpg]

“Bir memlekette; namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur”
Bul
Cevapla
#29

Sultan Ikinci Mahmud

Babasi : Birinci Abdülhamid

Annesi : Nakşidil Valide Sultan

Dogumu : 20 Temmuz 1785

Vefatl : 30 Haziran 1839

Saltanatı : 1808 - 1839 (31 ) sene



II. Mahmûd, I. Abdülhamid’in Nakş-ı Dil Vâlide Sultân’dan dünyaya gelen küçük oğludur. 28.7.1808 tarihinde Osmanlı tahtına sıkıntılı bir şekilde oturdu. Amca-zâdesi III. Selim’den devlet idaresi, musiki ve devlet adamlarıyla münasebetler konusunda epeyce ders almıştı. Adlî mahlası ile şiirler yazan ve Mayıs 1813’den itibaren Gâzi ünvanını kullanan II. Mahmûd, yaptığı ıslâhâtlarla ve özellikle de Osmanlı Devleti’nin yüzünü batıya çevirmekle meşhurdur. Bazı tarihçiler onu Kanuni’den sonra en büyük padişah olarak vasıflandırırken, bazıları da batılılaşma yolundaki şekilde kalmış teşebbüslerinde dolayı tenkit etmektedirler. II. Mahmûd’un saltanat yıllarını, vak’a-i hayriye adı verilen yeniçeri ocağının kaldırılışına göre iki safhaya ayırmak yerinde olur:

Birinci Saltanat Safhası: Tahta çıktığında devletin halletmek mecburiyetinde bulunduğu iki mesele vardı: Birincisi, III. Selim’in şahâdetine sebep olan canilerin cezalandırılması ve ikincisi de devletin içine düştüğü sıkıntıdan kurtulabilmesi için gerekli ıslâhâtın yapılması. Önce devletin eyâletlerdeki elini gevşetmesinden dolayı idareyi ele alan derebeyler ve a’yânları, devlete itaat eder hale getirme meselesi ele alındı ve davet edilince askerleriyle Istanbul’a gelen a’yân ve derebeylerinin, Alemdâr Mustafa Paşa’ya olan güvenleri sebebiyle umumi bir meşveret meclisi toplandı. Neticede Sened-i Ittifak adıyla devletin vükelâsıyla a’yân ve derebeyler arasında bir sened imzalandı. Buna göre her yerde devletin kanunları ve emirleri geçerli olacak; vergiler sadece devlet hazinesinde toplanacak; devlet namına asker toplanacak ve ancak a’yân ve derebeylerin haklarına da müdahale edilmeyecekti. Kısaca Anadolu Beylikleri haline gelen Osmanlı Devleti, yeniden büyük devlet olmaya söz veriyordu (Eylül 1808). Bunu, Alemdâr Mustafa Paşa’nın arzusuyla Ekim 1808’de Nizâm-ı Cedid’i ihya manasına gelen Sekbân-ı Cedid askerinin kurulması takip etti ve başına da Ruscuk Yârânından Behîc Efendi Umûr-ı Cihâdiye Nâzırı olarak tayin edildi.

Sadrazam Alemdâr Mustafa Paşa, Ruscuk Yârânı denilen ekibin elemanlarını önemli makamlara getirmişti. Iyi niyetli ama kültürü zayıf olan bu devlet adamı, III. Selim’in şahâdetine engel olamadığı için çevresi tarafından tenkit ediliyor idiyse de, II. Mahmûd ona güveniyordu. Yeniçeri ise ona karşı bileniyordu. Ulemâ sınıfı, usul ve âdâb bilmediğinden dolayı, bazı çiğ hareketleri sebebiyle aleyhine geçtiler. Kasım 1808’de yeniçeriler sarayını bastılar; kendi adamları dışında savunmaya yardım gelmeyince, kendini hapsetti ve cephanenin bulunduğu binayı tabancasıyla ateşe vererek şehid oldu. Hadise karışınca, Şeyhülislâmın fetvâsı alınarak IV. Mustafa da boğduruldu (Kasım 1808). Isyan eden yeniçeriler, işi azıttı ve Topkapı Sarayı’na hücum ettiler. Bunun üzerine 4000 kişilik sekbân-ı cedid askeri yanında donanmay-ı hümâyûna bağlı gemilerden Yeniçeri Ağasının bulunduğu yere toplar atılarak saltanat muhafaza edilmeye çalışıldı ve hatta Süleymaniye Camiinin bir minaresi yara aldı. Neticede ulemânın tavassutu ile 18 Kasım 1808’de sekbân-ı cedid lağvedildi ve kısmî tavizlerle isyan bastırıldı.

IV. Mustafa zamanında (25.8.1807) Osmanlı ile mütâreke imzalayan Rusya, Fransa ile olan savaşına rağmen, iç karışıklıkları fırsat bilerek, Romanya’yı elde etmek ümidiyle Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan etti. Temmuz 1809’da Sadrazam Yusuf Ziyâeddin Paşa komutasındaki Osmanlı ordusuna yenilen Rus ordusu, önce geri çekildi; ancak sonradan tecâvüzlerini sürdürerek Poti’ye kadar geldi. Ağustos 1810’da Varna’yı almak istediler; başarılı olamayıp geri çekildiler. Napolyon Bonapart’ın ısrarla Rusların işini bitirelim teklifine, güvenilmeyen kişiliğinden dolayı menfi cevap veren Osmanlı Devleti, 28.5.1812 tarihinde Ruslarla Bükreş Muâhedesini imzaladı. Romanya’yı iade eden Ruslar, Bükreş çevresinde bir Sırp Prensliği kurdurulmasını kabul ettirmekle asıl tavizini almıştı. Bu olay, Yunan Ihtilâlinin de çıkmasına sebep oldu.

Sırpların muhtâriyet elde etmesi, Patras Başpiskoposu Germanos’un liderliğinde 12 Şubat 1821’de Rum Isyanının yani Yunan Ihtilâlinin başlamasına sebep oldu. Tohumları daha önceleri atılan bu ihtilâl neticesinde Yunanlılar, Mora’yı ele geçirdiler. Işin arkasında 1814’de gizli olarak Odesa’da kurulan Ethniki Hetaria ve Fener Patriği Gregorios ile Fener Beyleri vardı. Osmanlı Devleti, asırlarca Müslümanlar gibi hak ve hürriyetlerine riâyet ettiği Rumların böyle bir isyan çıkarmalarına şaşırdı ve yüzlerce Müslümanın kanının akmasına yol açan bu hareketi tahrik eden Cihân Patriğini, Fener Patrikhânesinin Orta Kapısı önünde Nisan 1821 tarihinde idam etti. Ancak Rusya’nın desteğini arkasına alan Rumlar, başlarına Prens Mavrokordato’yu geçirerek, Ocak 1822’de Yunanistan’ı kurduklarını ilan ettiler. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu Ibrahim Paşa’yı kuvvetleriyle yardıma göndermesi üzerine, Haziran 1827’de Yunan Ihtilâli bastırıldı. Yeniçeri yine beceriksizliğini ortaya koymuştu.

Artık halk ve devlet nezdinde yeniçerinin sonu gelmişti. Haziran 1826’da yani II. Mahmûd’un 17. Saltanat yılında Vak’a-i Hayriye adıyla yeniçeri ocağı lağv edildi.

Ikinci Saltanat Safhası: Yeniçeri ocağı lağvedilip yerine Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye adıyla eğitimli ve düzenli bir askerî teşkilât kurulunca, devletin içerdeki problemlerinden biri ortadan kalkmış oldu. Bunu diğer ıslâhâtlar takip etti. Osmanlı Devleti’nin eyâlet askerleri dışında düzenli bir ordusu kalmadığını gören Rusya durumdan istifade etmek istedi; ancak Osmanlı Devleti, Ekim 1827 tarihli Akkerman Muâhedesini imzalayarak Sırbistan ve Romanya’nın muhtâriyetlerini biraz daha arttırıp tehlikeyi önlemeye çalıştı. Bu arada düvel-i mu’azzama adı verilen Ingiltere, Fransa ve Rusya, aralarında Temmuz 1827 tarihli Londra Protokolünü imzalayarak Yunan meselesini kaşımaya karar verdiler ve Osmanlı Devleti’ne otonom bir Yunan Prensliği için tazyik etmek üzere donanmalarıyla Iyonya Denizine kadar geldiler. Sulh halinde oldukları bir devlete aniden yaptıkları Navarin Baskını ile Osmanlı Donanmasını batırdılar (Ekim 1827). Üç devlet de özür diledi; ancak ordusuz olmasına rağmen Osmanlı Devleti Rusya’ya harb ilan etti (Nisan 1828). Fakat Ruslar, doğuda Ahıska’ya ve batıda ise Varna’ya kadar gelince durum tehlike arz etmeye başladı. Batıda Silistre’yi ve doğuda ise Erzurum’u teslim alan Ruslar, Ağustos 1829’da Edirne’ye girdiler. Bunun üzerine duruma Ingiltere, Fransa ve Prusya müdahale ettiler. Ancak Fransa Eylül 1829’da Mora’yı işgal etmiş ve Kavalalı’nın oğlu Ibrahim Paşa Mora’dan ayrılmıştı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti Ağustos 1829 tarihinde Londra Muâhedesini imzalamak mecburiyetinde kaldı ve bu andlaşma ile bağımsız bir Yunanistan Prensliği kuruluyordu. Ruslarla imzalanan Eylül 1829 tarihli Edirne Muâhedesi ile de Tuna Deltası ve Kafkasya tamamen Ruslara bırakıldı. Artık müstakil olan Eflak ve Boğdan, Sırp ve Yunanistan prenslikleri, Osmanlı Devleti’ni meşgul etmek için yeterliydi. Yunanistan Osmanlı Devleti’nden ayrılan ilk devlet oldu. Bu arada Sisam adasına da Aralık 1832’de otonom verildi ve 1913’de Yunanistan’a katılıncaya kadar bu statü devam etti.

Maalesef bu arada Fransa 1797’de Cezayir’den aldığı borcu ödemediği için 1827 yılında bölgeyi idare eden ve dayı denilen Osmanlı Beylerbeyi Izmirli Hüseyin Paşa’nın Fransız Konsolosunu tokatlaması üzerine, Fransa Cezâyir’e Haziran 1830’da asker çıkardı ve Temmuz 1830’da şehri teslim aldı. Rus mağlubiyetinden yeni çıkan Osmanlı Devleti, Fransa’nın tehdidi üzerine donanmasını bile gönderemedi. Artık Cezâyir Fransa’nın sömürgesi oluyordu.

Rus harbine asker göndermeyen Mısır Beylerbeyisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa da, şımarmıştı. Osmanlı sadrazamı olarak devlete hâkim olmak istiyordu. Mısır’ı gerçekten imar etmiş ve orada itibar kazanmıştı. Filistin’e kaçan fellâhları geri göndermeyen Sayda Valisi Abdullah Paşa’nın tavrını sebep göstererek oğlu Ibrahim Paşa’yı Filistin’e gönderdi ve burayı işgal etti. Ibrahim Paşa, sırasıyla Akka, Şam, Haleb ve Hatay’ı alarak Konya’ya kadar geldi (Kasım 1332). II. Mahmûd’un inkılâblarına kırgın olan halk, Ibrahim Paşa’yı sevinçle karşıladı. Sadrazam Reşîd Mehmed Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu üzerine geldiyse de, sadrazam esir alınınca geri döndü ve Mısır meselesi milletlerarası bir problem olmaya başladı. Tamamen Osmanlı Devleti’nin bir veziri gibi davranan ve halka zarar vermeyen Ibrahim Paşa, Şubat 1833’de Kütahya’ya girdi ve Izmir’e vali tayin etmeye kalkıştı. Padişah, Çar’dan yardım istedi; o da 10 harb gemisini boğaza gönderdi; diğer devletler de bu fırsatı nasıl değerlendirebileceklerini düşünmeye başladılar. Fransa ve Ingiltere’nin araya girmesiyle, Mehmed Ali Paşa Anadolu’dan çekildi ve kendisine yedi Osmanlı eyâleti birden verildi (Mısır, Cidde, Sayda, Trablus, Şam, Haleb ve Adana). Temmuz 1833’de imzalanan Hünkâr Iskelesi Muâhedesi ile Rusya da bazı tavizler kopardı.

Mehmed Ali isyanını kullanan Ingiltere, 1838’de Osmanlı Devleti ile yaptığı Ticâret Andlaşması ile müthiş tavizler kopardı. Osmanlı sanayiini engelleyen ve Osmanlı topraklarını Ingiliz mallarına açık bir Pazar haline getiren bu andlaşmanın mimarı, Londra Büyükelçisi olan Mustafa Reşid Paşa idi. Nitekim Osmanlı Devleti, bu andlaşmadan istediği sonucu alamadı ve Mehmed Ali Paşa 6 yıl sonra tekrar Nizip’e kadar geldi ve Osmanlı ordusunu yendi (Haziran 1839). Bu bozgun sırasında II. Mahmûd ölüm döşeğindeydi ve 7 gün sonra Temmuz 1839’da vefât eyledi. Mısır krizi devam ediyordu.

KADIN EFENDILERI: 1- Bezm-i Âlem Vâlide Sultân; I. Abdülmecid’in annesi ve Ikinci Kadınefendi. 2- Pertev-niyâl (Nihâl) Vâlide Sultân; Sultân Abdülaziz’in annesi ve Beşinci Kadın Efendi. 3- Hâciye Pertev-Piyâle Nev-fidân Baş Kadın Efendi. 4- Âlî-cenâb Baş Kadın Efendi. 5- Fatma Baş Kadın Efendi. 6- Âşûb-i Can Ikinci Kadın Efendi. 7- Hâciye Hoş-yâr Ikinci Kadın Efendi. 8- Nurtâb Dördüncü Kadın Efendi. 9- Misl-i Nâ-yâb Ikinci Kadın Efendi. 10- Pervîz-felek Dördüncü Kadın Efendi. 11- Vuslat Üçüncü Kadın Efendi. 12- Zer-nigâr Üçüncü Kadın Efendi. Ebr-i Reftâr Ikinci Kadın Efendi. IKBALLERI: 14- Hüsn-i Melek Hanımefendi; Baş ikbal. 15- Zeyn-i Felek Hanımefendi; Ikinci Ikbaldir. 16-Tiryâl Hanımefendi; Üçüncü Ikbal. 17-Lebrîz-Felek Hanımefefendi; Dördüncü Ikbâl.

ÇOCUKLARI: 1- Şehzâde Sultân Abdülmecid I. - Şehzâde Sultân Abdülaziz. 3- Şehzâde Abdülhamid. 4- Şehzâde Mehmed. 5- Şehzâde Ahmed. 6- Şehzâde Bâyezid. 7- Şehzâde Murad. 8- Şehzâde Mehmed. 9- Şehzâde Nizâmeddin. 10- Sâliha Sultân. 11- Mihrimah Sultân. 12- Ayn-i Şah Sultân. 13- Atiyye Sultân. 14- Âdile Sultân. 15- Râbi‘a Sultân. 16- Fatma Sultân. 17- Ayşe Sultân. 18- Hayriye Sultân. 19- Zeyneb Sultân. 20- Münîre Sultân. 21- Şâh Sultân. 22- Hâmide Sultân. 23- Cemîle Sultân .

[Resim: 7903atamizindeyizby5hs7ii4.jpg]

“Bir memlekette; namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur”
Bul
Cevapla
#30

Sultan Birinci Abdülmecid

Babasi kinci Mahmud

Annesi : Bezmiâlem Valide Sultan

Dogumu : 25 Nisan 1823

Vefati : 25 Haziran 1861

Saltanatı : 1839 - 1861 (21) sene



Halk arasında Sultân Mecîd diye bilinen I. Abdülmecîd, II. Mahmûd’un Bezm-i Âlem Vâlide Sultân’dan doğma büyük oğludur ve babasının 1 Temmuz 1839 tarihinde vefât etmesi üzerine Osmanlı tahtına 16 yaşındayken oturdu. Doğu dillerinden Arapça ve Farsça’yı, batı dillerinden ise Fransızca’yı çok iyi biliyordu; iyi bir hattât idi; Batı Musikisine âşinaydı. Mevlevî tarikatına mensuptu. Diğer Osmanlı padişahlarından farklı olarak memleketi çeşitli yönlerine düzenlediği altı seyahatle dolaşmıştı. Yakışıklı olan Sultân Abdülmecîd, babasının aksine nazik, zeki ve merhametli idi. Devleti kendisi değil, Tanzîmât hareketini hazırlayan bürokrasi yönetmiş idi. Bürokrasinin en ileri gelenleri ise, Reşid Paşa ve Tanzimâtçı ekibi idi. Ancak Reşid Paşa ve ekibinin muhâlifleri ilk yıllarında daha da hâkim durumdaydılar.

Tahta çıktığı zaman devlet Nizip bozgunu gibi acı bir olayla dertli idi. Isyancı bir beylerbeyinin askerleri, Osmanlı ordusunu perişan etmişti. Tanzîmât’a soğuk olan ihtiyâr Hüsrev Paşa’nın zorla sadrazam olması ve Padişahın da buna ses çıkarmaması (Temmuz 1839), Hüsrev Paşa’ya düşman olan Kaptan-ı Derya Ahmed Fevzi Paşa’nın Osmanlı donanmasını Çanakkale’den alarak Iskenderiye’ye götürüp Mehmed Ali Paşa’ya teslim etmesi gibi bir felâketi doğurdu. Bu yüzden Hâin veya Firârî diye meşhur oldu. Artık Mehmed Ali Paşa, Ingiltere’den sonra en kuvvetli donanmanın sahibiydi.

Nizâm-ı Cedid ve teceddüd hareketi, diplomasiden gelen Reşid Paşa liderliğinde kuvvetleniyordu. II. Mahmûd ve Pertev Paşa tarafından yetiştirilen Reşid Paşa, Tercüme Odasından gelen Mehmed Emin Âli Paşa ile Tıbbiye’den çıkma Keçeci-zâde Fuad Paşa’yı ekibine katmıştır. Sadrazam Hüsrev Paşa’nın Sultân Abdülmecid’e Reşid Paşa’nın idamını tavsiye etmesine rağmen, Padişah, Reşid Paşa’nın tarafını tutarak Kasım 1839’da Gülhâne Hatt-ı Hümâyûn’unu Reşid Paşa’ya okutarak Tanzîmât’ı ilan etmeye karar verdi. Rauf Paşa’nın Haziran 1840’da sadrazam olmasından sonra fiilen işler Reşid Paşa eliyle yürütülmeye başlandı.

Mehmed Ali Paşa, Sultân Mecîd’in padişah olmasıyla tekrar sadrazam olma hevesine kapıldı. Reşid Paşa ise, Mısır meselesini diplomatik yollarla çözmeye çalışıyordu. Londra ve Paris’deki temasları neticesinde, Mehmed Ali Paşa aleyhinde bir dizi plan hazırladı. Fransa’nın Mısır yanlısı tutumu üzerine Ingiliz taraftarı bir siyâseti tercih etti; ancak Fransa ve Rusya’yı da açıktan kızdırmak istemiyordu. Temmuz 1840’da imzalanan Londra Muâhedenâmesi ile Mısır-Sudan irsî olarak ve Filistin ise kayd-ı hayat şartıyla Mehmed Ali Paşa’ya verildi; diğer elindeki eyâletler geri alındı. Donanma da Osmanlıya iade edilecekti. Bu şartlara uyulmazsa, 4 devlet askerini Mehmed Ali Paşa’ya karşı Osmanlı’nın emrine verecekti. Bu andlaşmayı kabul etmeyen Kavalalı üzerine müttefik kuvvetler asker gönderdiler ve oğlu Ibrahim Paşa’yı Beyrut yakınlarında kesin bir şekilde mağlup ettiler. Halk bu sefer Osmanlı lehine ayaklanıyordu. Ibrahim Paşa çok perişan şartlar altında Kahire’ye çekildi. Ingiltere yan çizince Mısır’dan çıkarılamadı ve Sultân Abdülmecid Mayıs 1841 tarihli meşhur Mısır Fermanını neşretti. Buna göre Mısır-Sudan eyâleti vâli sıfatıyla Mehmed Ali Paşa ve nesli tarafından yönetilecekti. 1914 yılı sonunda Osmanlı hâkimiyeti sona erinceye kadar bu statü devam etti. Mısır iç işlerinde bağımsız ve dış meselelerde Osmanlı Devleti’ne bağlı olan özerk bölge haline gelmişti.

Reşid Paşa, Mısır meselesini ince diplomasisi ile hallettikten sonra, Temmuz 1841’de Boğazlar Andlaşmasını imzalayarak Rusların boğazları kullanmasına mani oldu. Mısır meselesinde sözü dinlenmeyen Fransa, bu sefer Lübnan’daki Maruni Hıristiyan azınlığı haçlı zihniyetiyle tahrik etmeye başladı. Osmanlı Devleti de duruma müdahale etti ve 1845’de Marunilere ve Dürzilere ait Sayda Valiliğine bağlı olmak üzere iki otonom kaza tesis etti.

Osmanlı Devleti’nin Tanzîmât ile kuvvet kazandığını ve iç problemlerini halletmeye başladığını gören Rus Çarı Nikolay, Reşid Paşa’nın diplomatik ataklarından çok rahatsızdı. Karşısında tek engelin Ingiltere olduğunu bilen Çar, Petersburg’daki Ingiliz büyükelçisine hasta adam diye vasıflandırdığı Osmanlı Devleti’ni aralarında paylaşma teklifini yaptı. Ancak Ingiltere bu teklifi gizlice Osmanlıya bildirdi. Ancak Rusya emeline ulaşmak için Osmanlı Devleti’ne, Kudüs’teki Hıristiyan mukaddes makamlarında Katoliklerin bertaraf edilerek Ortodoksların hâkim olmasını teklif etti (Şubat 1853). Osmanlı Devleti, bu teklifi reddetti ve Mayıs 1853’de Rusya ile olan diplomatik münasebetler kesildi. Mustafa Nâili Paşa sadrazam ve Reşid Paşa da Hâriciye Nâzırı iken, Prens Gorçakof komutasındaki Rus kuvvetleri Romanya’ya girerek harbi fiilen başlattılar (Temmuz 1853). Bâb-ı Âli de, Fransa ve Ingiltere’nin desteğini alarak Ekim 1853’de karşı harb ilan eyledi. Kafkasya ve Tuna boylarında olmak üzere iki cephede başlayan Osmanlı-Rus harbi karşılıklı galibiyet ve mağlubiyetlerle uzun süre devam etti. Katolik dünyayı temsil eden Fransız Kralı III. Napolyon sulh için Rusya’ya nota verdi. Notayı çok sert bir şekilde reddeden Çar, Fransa’nın Ingiltere ile birlikte Osmanlı Devleti’nin yanında yer almalarına sebep oldu (Şubat 1854). Ingiltere, Fransa ve Osmanlı’nın Mart 1854’de imzaladığı Istanbul Muâhedesi, üçünün Rusya’ya karşı ittifak ettiklerinin deliliydi. Rusya’nın yanında yer alan Yunanistan, Fransızların Pire’ye asker çıkarmasıyla cezalandırıldı ve Atina işgal edildi. Yeni komutan Mareşal Paskieviç komutasındaki Rus kuvvetleri, Mayıs 1854’de Silistre’yi muhâsaraya başladılar. Ancak Musa Paşa komutasındaki Osmanlı askeri kahramanlar gibi çarpışarak, Rusları perişan ettiler ve Namık Kemal’in Vatan yahud Silistre romanıyla tarihe geçen zaferlerini kazandılar (Haziran 1854). Ağustos 1854’de alkışlarla Bükreş’e giren Osmanlı ordusu, müttefik kuvvetlerle birlikte Eylül 1854’de Kırım’a girdiler. Mart 1854’de ordularının mağlubiyetine dayanamayan hasta I. Nikolay öldü. 15 Mart’ta Sardunya ile de bir ittifak muâhedenâmesi imzalandı.

Bu arada Osmanlı maliyesi harp giderleri yüzünden perişan hale gelmişti ve ilk defa Ingiltere’den dış borç alındı (Haziran 1855). Savaş devam ediyordu ve Eylül 1855’de Sivastopol şehri Ruslardan alındı. Ancak Kafkas cephesinde durum iyi değildi. Kasım 1855’de Kars’ı teslim alan Ruslar, fiilen harbi bitirdiler. Sulh konferansının Paris’te toplanmasına karar verildi.

Osmanlı Devleti, Paris’te toplanacak konferans öncesi, Avrupalılara şirin görünmek için, 1272 Hattı veya Islâhât Hatt-ı Hümâyûnu yahut da Islâhât Fermanı diye bilinen yeni bir fermanı 18 Şubat 1856 (1272) tarihinde yayınladı. Bu ferman, hem Müslüman ve hem de gayr-i müslimler tarafından beğenilmemişti. Neticede 30.3.1856 (1272)’de Paris’de toplanan Ingiltere, Fransa, Osmanlı, Avusturya, Prusya, Rusya ve Sardunya devletleri temsilcileri, XIX. asrın siyasi çehresini değiştiren Paris Muâhedesini imzaladılar. Buna göre, Kars Osmanlıya ve Kırım ise Ruslara iade ediliyordu. Karadeniz tarafsızlandırılacak ve askerden arındırılacaktı. III. Napolyon, Reşid Paşa’yı sevmediği ve iyi bir diplomat olduğunu bildiği için murahhaslığına itiraz etmişti. Ekim 1857’de Reşid Paşa, 6. Defa sadrazam oldu ve Ocak 1858’de ise vefat etti. Ağustos 1859 tarihli yeni bir Paris Muâhedenâmesi ile de, Eflak ile Boğdan’ın (Memleketeyn) birleşerek Romanya’yı meydana getirmeleri kararı alındı. Fransızlar ise yine boş durmadı. 1860’larda tahrik ederek isyan ettirdikleri Lübnan’daki Maruni Hıristiyanlara, Deyr’ül-Kamer merkezli bir otonom sancak kurdurdular (Haziran 1861).

Işte bu sıkıntılar ve Tanzîmât hareketleri içinde yuvarlanan Osmanlı Devleti’nin başı yani Sultân Abdülmecid, 25.6.1861 tarihinde veremden vefat etti.

KADIN EFENDILERI: 1- Servet-sezâ Baş Kadın Efendi. 2- Şevk-efzâ Vâlide Sultân; Sultân V. Murad’ın annesi ve Ikinci Kadın Efendi. 3- Hoş-yâr Ikinci Kadın Efendi. 4- Tîr-i Müjgân Vâlide Sultân; Üçüncü Kadın Efendi ve II. Abdülhamid’in annesi. 5- Verd-i Cenân Üçüncü Kadın Efendi. 6- Gül-cemâl Dördüncü Kadın Efendi. 7- Rahîme Perestû Vâlide Sultân; Dördüncü Kadın Efendi ve II. Abdülhamid’in manevi annesi. 8- Gülistu (Gülistân) Dördüncü Kadın Efendi. 9- Düzd-i Dil Üçüncü Kadın Efendi. 10- Bezmî (Bezmârâ) Altıncı Kadın Efendi. 11- Mâhitâb Beşinci Kadın Efendi. IKBALLERI: 12- Nâlân-ı Dil Hanımefendi; 3. ikbal. Ceylân-yâr Hanımefendi; 2. Ikbaldir. 14- Ayşe Ser-firâz Hanımefendi; 2. Ikbal. Sarayın adını batıran bir kadındır. 15- Nergis (Nergizu) Hanımefefendi; Dördüncü Ikbâl. 16- Nâvek-misâl Hanımefendi; 4. Ikbal. 17- Nesrîn Hanımefendi; Ikinci Ikbal. 18- Şâyeste Hanımefendi; 4. Ikbal. 19- Nükhet-seza Hanımefendi; Baş Ikbal. GÖZDELER: 20- Yıldız Hanımefendi; 2. Gözde. 21- Sâf-derûn Hanımefendi; 4. Gözde. 22- Hüsn-i Cenân Hanımefendi; 3. Gözde.

ÇOCUKLARI: 1- Şehzâde Sultân Murad V. 2- Şehzâde Sultân Abdülhamid II. 3- Sultân Mehmed Reşâd V. 4- Şehzâde Mehmed Ziyâaddin Efendi. 5- Şehzâde Mehmed Vahidüddin Efendi (Sultân Vahîdüddin). 6- Şehzâde Ahmed Nûreddin Efendi. 7- Şehzâde Mehmed Âbid Efendi. 8- Şehzâde Mehmed Fuad Efendi. 9- Şehzâde Mehmed Burhâneddin Efendi. 10- Behîce Sultân. 11- Medîha Sultân. 12- Senîha Sultân. 13- Refî‘a Sultân. 14- Nâile Sultân. 15- Râbi‘a Sultân; 16- Fatma Sultân; 17- Mevhibe Sultân; 18- Sâbiha Sultân; 19- Fatma Nâzıme Sultân; 20- Münîre Sultân; 21- Bedî‘a Sultân; 22- Na‘îme Sultân; 23- Cemîle Sultân; 24- Mehmed Rüşdî Efendi; 25- Osman Safiyyüddin Efendi. 26- Ahmed Kemâleddin Efendi. 7- Mehmed Vâmık Efendi. 28- Nizâmeddin Efendi; 29- Burhâneddin Efendi; 30- Neyyire Sultân; 31- Aliye Sultân; 32- Sâmiye Sultân; 33- Nâzıme Sultân; 34- Mukbile Sultân; 35- Fehîme Sultân; 36- Şehîme Sultân; 37- Süleyman Efendi.

Yukarıdaki listeden de görüldüğü üzere, hayatı boyunca meşru dairede de olsa, çok fazla kadınla beraber olan I. Abdülmecid, çocuklarına ve aile hayatına fazlaca düşkün bir insandı. Iyi bir hükümdâr olmasına rağmen, Avrupa taklitçiliğini bazan gayr-ı makul denecek seviyelere getiriyordu. Bunda çevresindeki Avrupa tahsili görmüş bürokratların da büyük etkisi vardı. II. Mahmûd gibi, devletin askerler değil sivil bürokratlar tarafından idare edilmesine taraftardı .
[Resim: 7903atamizindeyizby5hs7ii4.jpg]

“Bir memlekette; namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur”
Bul
Cevapla

Konu Araçları
Konuyu Paylaş :  
Konunun Linki :  
BBKodu :  
Konu Araçları :

Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
  Osmanlı Padişahların Ölüm Sebepleri gamze33 1 3.284 12-11-2008, Saat: 19:59
Son Yorum: arachnanthe
  93 Harbi (1877 - 78 Osmanlı - Rus Savaşı) arachnanthe 0 3.080 25-11-2007, Saat: 21:37
Son Yorum: arachnanthe
  Osmanli'dan ve Tarih'den Bunları Biliyor muyuz?.. gamze33 14 5.933 16-11-2007, Saat: 0:08
Son Yorum: gamze33
  Osmanlı Ünvanları gamze33 5 6.143 15-11-2007, Saat: 0:31
Son Yorum: arachnanthe
  Osmanlı TArihinde İLkler.. gamze33 0 1.862 19-08-2007, Saat: 1:10
Son Yorum: gamze33

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi