Sözde Ermeni Soykırımı Hakkında

Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 3.13/5 - 15 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Sözde Ermeni Soykırımı Hakkında
#6

ERMENİ SORUNU VE AB ÜYELİK SÜRECİ

Doç. Dr. Kamer KASIM*

Ermeni sorunu olarak adlandırılan ve Ermenilerin soykırım iddiaları ile
birlikte ortaya çıkan gelişmeler Türkiye’nin dış politikasını ve diğer
ülkeler ile ilişkilerini etkileyen bir aşamaya gelmiştir. Ermeni sorunu
artık tarihi bir sorun olmanın ötesine geçmiş, uluslararası ilişkiler
ve uluslararası hukuk alanlarını da ilgilendiren ve bazı ülkelerin
Türkiye’ye karşı kullandıkları bir araç haline gelmiştir. Uluslararası
hukuka göre soykırım en ağır suç olduğundan Ermenilerin soykırım
iddiaları ve bunu tanıyan kararların bazı ülke parlamentolarında
alınması hem bu ülkelerle Türkiye’nin ilişkilerini olumsuz etkilemekte
hem de genelde ülkenin imajına zarar vermektedir. Türkiye’nin AB üyelik
süreci üzerinde de Ermeni iddialarının engel teşkil edebileceği son
gelişmelerle iyice ortaya çıkmıştır. Türkiye-AB ilişkilerinde konunun
iki boyutlu olarak gündeme getirildiği görülmektedir. Bunlardan birisi
Ermenilerin soykırım iddiaları, diğeri ise Türkiye-Ermenistan
ilişkilerinin mevcut durumudur. Bu yazıda konunun nasıl Türkiye’nin AB
üyelik sürecini etkilediği belirtilirken, Türkiye’nin izlemesi gereken
stratejiler analiz edilecektir.



Ermenilerin soykırım iddiaları yoğun bir şekilde uluslararası gündeme
1965 yılından itibaren taşınmaya başlanmıştır. Ermenilerin soykırım
iddialarının başlangıcı olarak gördükleri 24 Nisan 1915’in 50.
yıldönümünde başlayan yaygın propaganda süreci 1973-1985 yılları
arasında terör eylemleri boyutuna da taşınmıştır. 2005 yılı boyunca ise
Ermeni soykırım iddialarının 90. yıldönümü dolayısıyla diaspora
merkezli yaygın bir faaliyete girişilmeye başlanmıştır. Bu
faaliyetlerin amacı uluslararası alanda iddiaların kabul edilmesini
sağlayıp, Türkiye’nin üzerine daha yoğun bir baskıya dönüştürmek ve
başta AB üyelik süreci olmak üzere Türkiye’nin önemli dış politika
hamlelerinin önüne engel çıkartarak Türkiye’nin iddiaları tanımasını
sağlamaktır. Sonraki aşamada ise tazminat talepleri ve hatta bazı
açıklamalara göre toprak talebine giden bir süreci başlatmak
istemektedirler.



AB’nin konuya ilgisi ise 1987 yılına kadar gitmektedir. Türkiye’nin
AB’ye tam üyelik başvurusunda bulunmasından üç ay sonra Avrupa
Parlamentosu “Ermeni Sorununun Siyasi Çözümü” başlıklı bir tavsiye
kararı almıştır. Kararda 1915-1917 dönemindeki olaylar 1948 BM
Sözleşmesine göre soykırım olarak adlandırılmakta ve Türkiye’nin Ermeni
soykırımını tanımamasının AB’ye tam üyelik yolunda engel olduğu
vurgulanmaktadır. Avrupa Parlamentosu 17 Aralık 2004 zirvesinden iki
gün önce 15 Aralık 2004 tarihinde de bir tavsiye kararı kabul etmiştir
ve bu kararda da Türkiye’nin “soykırımı” tanıması istenmektedir. Avrupa
Parlamentosu tarafından 15 Aralık 2004 tarihinde 262 ret oyuna karşılık
407 kabul oyuyla kabul edilen ve Türkiye ile AB arasında müzakerelerin
başlatılmasını tavsiye eden metinde Türk otoritelerin (Avrupa )
Parlamentosunun 1987 yılındaki kararının gereğini yerine getirmediğini
ifade etmektedir. Yukarıda belirtildiği gibi 1987 tarihinde Avrupa
Parlamentosu tarafından kabul edilen metin Türkiye’nin Ermeni
“soykırımını” tanımasını istemekte ve konuyu Türkiye’nin üyeliğine
engel olarak değerlendirmektedir. Ayrıca 17 Aralık 2004 zirvesinden
sonra kabul edilen Avrupa Konseyi Brüksel Zirvesi sonuç bildirgesinin
21. paragrafında Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu tarafından alınan
15 Aralık 2004 tarihli karara işaret eder demektedir. Aslında konu 6
Ekim 2004 tarihli Avrupa Komisyonu ilerleme raporunda da yer almıştır.
Raporda soykırım sözcüğü kullanılmamakta onun yerine trajik olaylar
denmektedir. Ayrıca raporda Türkiye-Ermenistan arasındaki diplomatik
ilişkilerin kurulması ve kara sınırının açılmasını istedikten sonra
diğer önemli bir konu adıyla 1915 olaylarından bahsedilmektedir. Bu
açıdan bakıldığında 17 Aralık 2004 zirvesi sonuç bildirgesinin Avrupa
Parlamentosunun kararına işaret etmesi, Türkiye açısından 6 Ekim 2004
tarihli Komisyon raporundan Ermeni sorunu ile ilgili yaklaşım açısından
geriye gidiştir.



Soykırım iddiaları Kopenhag kriterleri arasında yer almadığından
Türkiye’nin üyelik müzakerelerine başlamasının önünde bir engel
değildir. Ancak AB üyesi ülkelerden Türkiye’nin üyeliğine soğuk
bakanlar süreç içerisinde Ermeni iddialarını Türkiye’ye karşı
kullanacaklardır. Bu konuda Fransa’nın özel bir konumu vardır. Yaklaşık
400 bin Ermeni’nin yaşadığı Fransa’da Ermenilerin siyasi bir güç
oluşturmaları ve Fransa’nın Türkiye’nin üyeliği için referandumu
istemesi Ermeni sorununu Türkiye’nin AB üyelik sürecinin önüne bir
engel olarak getirmektedir. Mevcut bir Avrupa Parlamentosu kararı da
bunu kolaylaştıracaktır.



Ermeni iddialarının bu kadar yaygınlık kazanmasının sebebi “soykırım”
konusunun Ermeni diasporasının kimliğini korumasının bir aracı
olmasıdır. Farklı ülkelerden gelen farklı kültür hatta dile sahip olan
aralarında çok az ortak nokta bulunan Ermenilerin göç ettikleri
ülkelerde bir araya gelmeleri ve bir dayanışma içerisinde
bulunmalarında ortak acı olarak değerlendirdikleri “soykırımın” önemli
rolü olmuştur. Milli bir kilise olan Ermeni kilisesi de, varlığı Ermeni
kimliğinin vurgulanmasına bağlı olduğundan, soykırım iddialarının her
zaman gündemde olması ve yeni kuşakların bir kimlik unsuru olarak bunun
bilinciyle yetişmelerinde rol oynamıştır. Diaspora örgütlerinin varlık
nedenini ve en önemli uğraşını oluşturan soykırım iddiaları konusunda
artık bir endüstri oluşmuştur. Milyonlarca doların döndüğü bu
endüstrinin faaliyetleri arasında filmlerin yapılması, kitap ve
dergilerin çıkarılması, konferanslar düzenlenmesi, ülke
parlamentolarına yönelik olarak parlamenterler ve siyasi partiler
düzeyinde lobi faaliyetlerinde bulunulması vardır. 1965’den itibaren
ivme kazanan bu faaliyetler karşısında Türkiye tarafından ancak
1980’lerden itibaren ciddi denebilecek çalışmalar yapılmaya başlanmış,
bunlar da çok koordineli olmadığından ve diasporanın çabaları
tarafından engellendiğinden gereken etkiyi gösterememiştir. 1. Dünya
Savaşı koşulları içerisinde işgale uğrayan Osmanlı İmparatorluğu gerek
sivil halkın gerekse ordunun zarara uğraması karşısında tehcir olarak
da biline sevk ve iskan kanunu çıkarmış ve bu çerçevede Ermeni nüfusun
bir kısmı İmparatorluğun çatışmanın olmadığı bölgelerine göç
ettirilmiştir. Ermeniler bunun bir soykırım olduğunu ve kimi yazarlar
1.5 hatta 2 milyon Ermeni’nin öldürüldüğünü iddia etmektedirler.

Soykırım suçu 1948 BM Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesinde
tanımlanmıştır. Buna göre soykırım, bir milli, etnik ya da dini grubu,
grup niteliğiyle kısmen veya tümüyle yok etmek kastıyla bazı fiillerin
işlenmesi halinde oluşmaktadır. Fiiller suçun maddi (objektif) unsurunu
oluştururken, kasıt zihni (sübjektif) unsurdur. Bu bileşenlerden
ikisinin de bulunması suçun oluşması için gereklidir. Aynı sözleşmeye
göre soykırım suçluları yetkili mahkemelerde yargılanır. Bundan çıkan
sonuç soykırıma ancak yargının karar verebileceğidir. Bu açıdan ülke
parlamentolarının aldıkları kararların hukuki temeli yoktur. Ermeni
diasporası ve Ermenistan iddiaların ülke parlamentolarında kabul
edilmesi için çaba sarf etmektedirler. İddialara karşı tarihi belgeler
ile ortaya çıkılması ve Ermeni tarafından da aynı şekilde belgeler ile
ortaya çıkmalarının istenmesi süreci başlamış ve böylece konu kısmen de
olsa akademik platforma taşınmaya çalışılmıştır. Ermeni diasporası ve
Ermenistan’da hakim olan “soykırım” ın tartışılmaz olduğu yaklaşımı
bilimsel açıdan kabul edilemez. Diaspora soykırım iddialarını
tartışmaya açmaktan, kimliğin tartışılmaz bir unsuru üzerinde
şüphelerin ve soru işaretlerinin ortaya çıkmasına yol açacağı
endişesiyle kaçınmaktadır.



Ermeni sorununda tarihi tartışmaların yanı sıra ve belki de ondan daha
ön planda olan konunun uluslararası ilişkiler, diplomasi ve
uluslararası hukuk boyutlarıdır. Özellikle Türkiye-AB ilişkilerine
yansıyan ise bu boyutlardır. Türkiye-AB ilişkilerinde Ermenistan
boyutunu yazının ikinci kısmında incelemek üzere burada uluslararası
ilişkiler alanında Ermeni sorunu açısından neler yapılabileceğine
değinelim:



• Diaspora içerisinde diyalog kurulabilecek olan gruplarla iletişim
kanalları açık tutulmalı, Türk-Ermeni Barışma Komisyonu tarzı
girişimler desteklenmelidir. Bu girişimler sivil toplum kuruluşları ve
üniversitelerin öncülüğünde yürütülmelidir.



• Türkiye’de ve diğer ülkelerde Ermeni iddialarını destekleyen yayınlar
çok miktarda bulunurken, bu iddiaların doğru olmadığını ifade eden ve
konunun farklı yönlerini analiz eden eserleri uluslararası alanda
kitapçılarda ve kütüphanelerde bulmak çok güçtür. Bu türden özellikle
İngilizce yayınlar özendirilmeli ve dağıtımı yapılmalıdır. Bilimsel
açıdan konuyu araştırmak isteyen bir akademisyen, hatta bir diplomat ve
politikacı sürekli tek bir bakış açısını içeren yayınlarla
karşılaştığında ister istemez bunlardan etkilenir. Soykırım
iddialarının bazı ülkelerin kamuoylarında kabul görmesinin ana nedeni
de tek taraflı bilgilendirmedir. Uluslararası alandaki konferans ve
panellerde de aynı tek taraflı sunumlar dikkat çekmektedir. Bu tür
faaliyetlere katılım önemlidir.



• Bilgilendirme noktasında AB ülkelerinde konuyu anlatabilecek bilgi
birikimine sahip Türk lobisi oluşturulmalı, ilgili ülkelerdeki mevcut
kuruluşların daha donanımlı ve aktif olmaları sağlanmalıdır.
Türkiye’nin AB üyeliğinin referanduma sunulacağı Fransa’da Ermeni
lobisi oylamayı soykırım iddiaları merkezine taşımak isteyecektir. Buna
karşı Fransız kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik çalışmaların şimdiden
yapılmaya başlanması gereklidir. Avrupa Parlamentosunun yukarıda
değinilen Ermeni sorunu ile ilgili kararı da Avrupa kamuoylarına
yönelik çalışmalarla değiştirilebilir. Türkiye’nin önünde en az 10
yıllık bir süre olduğu dikkate alındığında iş işten geçmiş değildir.
Avrupa Parlamentosuna seçilenler Avrupa ülkelerinde halkın oyuyla
seçildiklerinden seçmenlerin konuya yaklaşımları Avrupa Parlamentosu
kararlarına yansıyacaktır.



• Soykırım iddialarını araştırmak üzere uluslararası alanda bilimsel
bir komisyon kurulup konunun tüm yönleri (hukuki, tarihi vs.)
tartışılıp ortaya konabilir.



• Diasporada özellikle radikal unsurların soykırım iddiaları üzerine ve
nefrete dayalı kimlik oluşturup bunları gelecek nesillere aktarma
stratejisinin Ermeniler açısından da zararlı olduğu anlatılmaya
çalışılmalıdır. Radikal grupların Ermenistan üzerine etkide bulunarak
Türkiye-Ermenistan ilişkilerine de zarar verdikleri ve bundan en çok
Ermenistan’ın olumsuz etkilendiği vurgulanmalıdır.

Türkiye-AB ilişkilerinde bir de Ermenistan boyutu karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği
gibi Ermenistan 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiş, Türkiye,
Ermenistan’ın bağımsızlığını tanımış ancak iki ülke arasında normal
diplomatik ilişkiler kurulamamıştır. Avrupa Komisyonu’nun 6 Ekim 2004
tarihli İlerleme Raporunda Türkiye’nin Ermenistan ile diplomatik ilişki
kurması ve kara sınırını açması istenmektedir. Konuya 15 Aralık 2004
tarihli Avrupa Parlamentosu kararında da değinilmektedir. 17 Aralık
2004 tarihli Avrupa Birliği Konseyi’nin Brüksel Zirvesi’nde kabul
ettiği sonuç bildirgesinin 20. paragrafında ise Avrupa Konseyi, iyi
komşuluk ilişkilerine kaçınılmaz olarak bağlı kalmanın gerekliliğine
vurgu yaparak, Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini iyileştirmesini
istemektedir. AB ile üyelik müzakerelerinde dış ilişkiler bölümünde
herhangi bir üye ülke Ermenistan ile ilişkiler konusunu Türkiye’nin
önüne getirebilir. Bilindiği gibi müzakere edilecek 31 konu başlığının
her biri hakkında görüşmelerin başlaması ve tamamlanmasında AB üyesi
ülkelerin kabulü gereklidir.



Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının
önünde üç engel bulunmaktadır. Bunlar: Ermenistan yönetiminin soykırım
iddialarının uluslararası alanda tanınması için gösterdiği çabalar,
Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinde ifadesini bulan ve bir kısım
Türkiye topraklarını Batı Ermenistan olarak gösteren Türkiye’nin toprak
bütünlüğünün ve Türkiye-Ermenistan sınırının Ermenistan tarafından
tanınmaması anlamını taşıyan ifadeler ve Dağlık Karabağ sorunudur.



23 Ağustos 1990 tarihinde yayınlanan Ermenistan Bağımsızlık
Bildirgesinin 11. maddesi “Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi ve
Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen 1915 soykırımının uluslararası
düzeyde tanınması çabalarını destekleyecektir.” Demektedir. Bağımsızlık
Bildirgesine 1995 yılında kabul edilen Ermenistan Anayasasında da atıf
vardır. Yine Ermenistan Parlamentosunda zaman zaman Türkiye-Ermenistan
sınırını düzenleyen 1921 Kars Antlaşmasının tanınmaması gerektiği
şeklinde konuşmalar yapılmaktadır.



Ermenistan’ın 1992 yılında o zamanki adıyla Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Konferansına-AGİK- (1994 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı-AGİT- olarak değiştirilmiştir.) üyeliği ile sınırların
değişmezliğini kabul ettiği düşünüldüğünde Bağımsızlık Bildirgesindeki
Batı Ermenistan ifadesi ve 1921 Kars Antlaşmasının sorgulanması
Ermenistan’ın uluslararası yükümlülükleriyle de çelişmektedir.
Ermenistan bağımsızlığını kazandıktan sonra Türkiye ile iyi komşuluk
ilişkileri, sınırların dokunulmazlığı ve toprak bütünlüğü gibi
hususları kapsayan bir deklarasyonu imzalamayı reddetmiştir.



Ermenistan’ın ilk Devlet Başkanı Ter-Petrosyan döneminde Ermenistan
yönetimi daha ılımlı bir politika izlemeye çalışmış, soykırım
iddialarını uluslararası alanda gündeme getirmemeye çalışmış ve içeride
radikal unsurlarla mücadele etmiştir. Ancak Ter-Petrosyan, diasporanın
Ermenistan üzerindeki etkisi sebebiyle uygulamada başarılı olamamıştır.
Ter-Petrosyan’ın başarısızlığının diğer nedeni Karabağ sorununa çözüm
konusunda yeterince cesaretli olmamasıydı. Sonuçta Ermeni kuvvetler
Azerbaycan’ın topraklarının % 20 sini işgal ettiler. Halen sürmekte
olan uluslararası hukuka aykırı bu durum Türkiye-Ermenistan
ilişkilerini de olumsuz etkilemiştir. Türkiye, Ermenistan’dan AGİT
içerisindeki yükümlülüklerini yerine getirmek için adım atmasını
istemektedir.



Ter-Petrosyan’ın istifasından sonra ise Taşnakların desteğiyle Koçaryan
Ermenistan Devlet Başkanı olmuş ve diasporanın Ermenistan üzerindeki
etkisi daha da artmıştır. Diaspora Ermenistan’da da faaliyet gösteren
diaspora partileri aracılığıyla Ermenistan’a kendi gündemini empoze
etmekte ve Ermenistan’ın gerçekçi olmayan bir dış politika izlemesine
neden olmaktadır.

Şu an da Ermenistan-Türkiye kara sınırı kapalıdır. Hava yolu ise açık
durumdadır. Ermenistan yönetimi Ermeni lobisi yoluyla Türkiye’ye
koşulsuz olarak sınırın açılması için baskı yapma politikası
izlemektedir. En yaygın metot AB ve ABD’nin yetkililerine mektuplar
göndererek talepte bulunmaktır. Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan’da
17 Aralık 2004 zirvesi öncesi AB’nin zirvede Türkiye’nin Ermenistan’a
uyguladığı “abluka” nın görüşülmesini istemiştir.



Türkiye-AB üyelik sürecinde Ermenistan ile ilişkilerin mevcut durumunun
değiştirilmesi konusunda müzakereler sırasında taleple
karşılaşabilecektir. Bu nedenle Ermenistan ile ilişkilerde Türkiye’nin
nasıl bir politika izlemesi gerektiğine ilişkin bazı parametreleri
ortaya konmalıdır.



• Öncelikle iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeltilmesinin tek taraflı
bir hareketle olamayacağı vurgulanmalıdır. Soykırım iddialarının yanı
sıra belki de diplomatik ilişkiler açısından en önemli konu Ermenistan
Bağımsızlık Bildirgesinde yer alan ve Ermenistan Anayasasının da atıfta
bulunduğu Batı Ermenistan ifadesidir. Bir ülkenin toprak bütünlüğünü
tanımadan onunla normal diplomatik ilişki kurmayı istemek gerçekçi
değildir. Ermenistan’ın Türkiye ile iyi komşuluk ilişkileri, sınırların
dokunulmazlığı ve toprak bütünlüğüne saygıyı içeren bir deklarasyonu
imzalayıp bunun gereğini yapması gerekir. Eğer Bir AB üyesi ülke başka
bir AB üyesi ülkeden, örneğin Fransa, İspanya’dan toprak talep etse ve
bir kısım İspanya topraklarını Batı Fransa olarak adlandırsa her halde
İspanya-Fransa ilişkileri bugünkü gibi olmazdı.



• Ermenistan bağımsız bir ülke olarak uluslararası topluma katıldığı
günden itibaren Kafkasya’daki bölgesel istikrarsızlığın bir parçası
olmuştur. Azerbaycan topraklarının işgali ve Karabağ’daki “Dağlık
Karabağ” Cumhuriyeti olarak adlandırılan yapının varlığı Ermenistan’ın
desteğiyle sürmektedir. Ermenistan’ın sorunun çözümü için adım atması
için bölge ülkeleri, AB ve ABD tarafından baskıda bulunulması gerekir.
1994 yılında taraflar arasında ateşkesin imzalanmasından sonra 10 yılı
aşkın bir süredir soruna çözüm bulunamamıştır. Ermenistan ile Rusya
arasındaki özel ilişkiler ve Ermenistan’ın gerek askeri gerekse
ekonomik açıdan Rusya’ya bağımlılığı dikkate alındığında, Ermenistan’ı
Karabağ konusunda adım atmaya zorlayabilecek en etkili ülkenin Rusya
olduğu söylenebilir. Gerek gelişen Türkiye-Rusya ilişkileri
çerçevesinde Türkiye, gerekse AB Rusya’dan bu konuda Ermenistan
üzerindeki etkisini kullanmasını sürekli istemelidirler.



• Ermenistan herhangi bir adım atmadan Ermenistan ile ilişkilerin
normalleştirilmesi ve sınır kapısının açılması Türkiye’nin toprak
bütünlüğünü sorgulayan ve soykırım iddialarını gündeme getirmekten
kaçınmayan (Nitekim 2001 yılında Fransa parlamentosunda alınan kararda
Koçaryan yönetiminin çabaları etkili olmuştur.) ve kendinden önceki
Ter-Petrosyan iktidarı dönemine göre Türkiye’ye karşı radikal bir
politika izleyen Koçaryan’a ve Ermenistan’daki radikal gruplara hizmet
edecektir. Bu durumda Koçaryan ve onun destekçileri, Ter-Petrosyan’ın
Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesi amacına Ter-Petrosyan’ın
tersine Türkiye’ye karşı sertlik yanlısı bir politika izleyerek ulaşmış
olduklarını belirtip, bunu iç politikalarında da başarı olarak
sunabileceklerdir. Ermenistan’da daha ılımlı bir yönetimin işbaşına
gelmesi de Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin gelişmesine katkıda
bulunacaktır.



• Türkiye ile ilişkileri normalleştirmek Ermenistan’ın politik ve
ekonomik çıkarlarının gereğidir. Türkiye, Ermenistan’ın Batıya açılan
kapısıdır. Kara sınırının açılmasından en fazla faydalanacak olan
Ermenistan dır. Ermenistan’ın toplam ticaret hacmi ve ekonomik
kapasitesi dikkate alındığında Türkiye için dikkate değer bir pazar ve
ekonomik partner olamaz. Ermenistan’ın toplam ticaret hacmi 1 milyar
dolar civarındadır. Türkiye ile Ermenistan arasında Gürcistan yoluyla
yapılan ticaretin hacmi 35-40 milyon dolar ve İran yoluyla yapılan
ticaretin hacmi ise 30-35 milyon dolar kadardır. Toplam 70 milyon
dolarlık bir ticaret hacmi vardır. Karasınırının açılması halinde bunun
bir miktar artabileceği düşünülse de Ermenistan ticari açıdan Türkiye
için önemli bir pazar değildir. Türkiye ile ilişkileri çok iyi olan ve
nüfusu Ermenistan’ın iki katından fazla olan Azerbaycan ile olan
ticaret bile 300 milyon dolar seviyesindedir. Yine nüfusu Ermenistan’ın
yaklaşık iki katı olan Gürcistan ile ticaret bile açık olan sınır
kapılarına rağmen 300 milyon dolarlar civarında kalmaktadır.



• Ermenistan’ın Türkiye ile olan problemlerinin çözümü için adım
atabilmesi için öncelikle diasporanın radikal kesimlerinin baskısından
kurtulması gerekir. Türkiye’de gerek resmi gerekse özel kanallardan
Ermenistan’daki ılımlı çevreler desteklenebilir. Bu çevreler
Türk-Ermeni barışma Komisyonu tarzı oluşturulacak diyalog amaçlı
çalışmalara entegre edilmelidir. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin
normalleşmesi Kafkasya’da istikrar açısından önemli bir adım olacaktır
ve bunun başlangıcı devletlerin birbirlerinin toprak bütünlüklerine
saygılı olmaları ve irredentist politikalardan kaçınmalarıdır.


* Doç. Dr. Kamer Kasım Abant İzzet Baysal Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.
İleride halkımızın,bunca ibret verici tecrübeden sonra gerçek dindarlarla din tüccar ve aktörlerini birbirinden ayırdedeceğini ümid ederim. Yoksa hep böyle geri ve ezik kalırız (M.Kemal Atatürk)
Cevapla
#7

Dunya yeni bir duzenin esigindedir ve bu duzende Turkiye'nin yerinin neresi oldugunu bulmak onemlidir.
Onemli olan soykirim varligi degil . Bunu kullanarak ne yapamaya calismalaridir.
Yukarda sordugum sorulara gayet guzel ve aciklamali cevap iceriyor. Calisma guzel (Doc.Dr.Kamer Kasim) herkesin okumasini tavsiye ederim.
Cevapla
#8

Walla arkadaşlar şahsım adına konusuyorum. Biizim kimseye sorkırım falan yaptığımız yoq. Delilse delil !
He bi Türk genci olarak kafamı çok bozarlarsa sööleyecek bir çift lafım olur..
Amiyane tabirle eskilerin bi sözü var " MADEM TÜRK'SÜN GÖSTER ÜRKSÜN" diye ....
Herkesin bi bamteli var YETER artık basmayınn.
MİLYONLARCA MEHMETÇİK KARDEŞİM HAZIR BEKLİYOR İSTEDİKLERİ YERDEN BAŞLAMAK İÇİN DOSTA DÜŞMANA GURURLA DUYURULUR
Cevapla

Konu Araçları
Konuyu Paylaş :  
Konunun Linki :  
BBKodu :  
Konu Araçları :

Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
  Sözde soykırımı ABD Kongresi'ne getirdiler asi cafe 0 1.201 13-02-2009, Saat: 12:30
Son Yorum: asi cafe
  Sözde Ermeni Soykırım Tanıma Tasarısını Tanıyan Ülkeler... nefemis 1 1.876 04-02-2008, Saat: 1:01
Son Yorum: arachnanthe
Icon13 Katliam Edilen Türkler (SÖZDE Ermeni Soykırımı İddialarına Cevap) passiflora 1 1.904 01-02-2008, Saat: 2:26
Son Yorum: civanpercemi
  Ölüm Cezaları Hakkında civanpercemi 12 6.619 19-03-2007, Saat: 16:19
Son Yorum: CezaEvi NotLaRi
  Yahudi soykırımı anıtına gamalı haç By-4r4besK 4 2.555 17-03-2007, Saat: 15:52
Son Yorum: CezaEvi NotLaRi

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi