27-11-2008, Saat: 14:50
Nurettin Yılmaz, 1938’de Cizre’de doğmuş. Cizre Merkez ilkokuluna kaydolana kadar tek kelime Türkçe bilmiyormuş. Oradan çıkıp Cizre Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği, Ankara’da avukatlık, CHP milletvekilliği aşamalarına ilerlemesi kolay olmamış.
1975 yılında Viranşehir’de bir grup kaçakçının, kaçakçılıktan nemalanan bir karakol komutanı tarafından yakalanacağını anlayınca öldürülmesini Meclis’e taşıma konusunda Bülent Ecevit ile ters düşünce CHP’den ayrılmış.
12 Eylül 1980 darbesini Mardin Bağımsız Milletvekili olarak hâlâ dünyanın en kötü 10 cezaevi arasında anılan Diyarbakır Cezaevinde yaşamış. Hem de ne yaşamak!
Daha bir süre önce Cumhurbaşkanı adayı gösterilip 80 oy almış bir milletvekili olarak girdiği cezaevinde bildiğiniz ne varsa o gelmiş başına. Cop işkencesinden kaba dayağa, başının dışkı içine sokulup nefessiz bırakılmasına dek, bildiğiniz, duyduğunuz her eziyete maruz kalmış. Barış Derneği davasından yargılanmış, beraat etmiş.
Çıkınca, askeri yönetim ardından yeniden siyasete dönmek istediği SHP’den (Erdal İnönü’nün davetine karşın) Kürtçü damgası vurularak aday gösterilmemesi üzerine, Turgut Özal onu ANAP’a davet etmiş. 1994’e kadar da ANAP milletvekili olarak Meclis’te kalmış.
Bunları 2007 Haziran ayında ‘Yakın Tarihin Tanığıyım’ adı altında kitaplaştırmış. (Kitapta çok renkli anektodlar var. Örneğin 76-77 yıllarında Cebeci’de bir kebapçıda seçmenleriyle yemek yerken bir kaç arkadaşıyla yanlarına yaklaşan ve onları pasif bularak Marksist propaganda yapan Abdullah Öcalan adlı gençten, Mesud Barzani ve Celal Talabani ile ahbaplığa dek çarpıcı hatıralar anlatılıyor.
CNN Türk’teki ‘Oradaydım’ programının yapımcısı Barış Pehlivan da Nurettin Yılmaz’la bir çekim yaparak meşum Diyarbakır Cezaevi ve bir milletvekilinin askeri yönetimde orada maruz kaldıklarını belgelemeye karar vermiş. Program 24 Temmuz 2007’de, saat 18:00’de yayınlanmış.
Programın üzerinden 8 ay geçtikten sonra, Cumhuriyet Savcısı Ali Çakır, 29 Mart 2008 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına bir iddianame sunmuş.
Nurettin Yılmaz hakkında, 1980-84 arasında Diyarbakır Cezaevinde çektiği işkenceyi anlattığı için, Barış Pehlivan hakkında da, aynen iddianameden alıntılıyorum, “bu fikir ve düşüncelerin kamuoyuna duyurulmasına yeterli vasıtaları tedarik edip yayınlanmasına aracılık ettiği için” dava açılmış. Gerekçe savcı tarafından “halkın bir kesimini diğerine karşı düşmanlığa tahrik edecek” şekilde, “ülkemizde dış güçlerce yürütülen bölücü ve yıkıcı propagandanın bir parçası niteliğinde” görülmesi ve “kamu güvenliği yönünden yakın tehlikelere yol açacak nitelikte” bulunması. Kısaca savcı, Yılmaz ve Pehlivan Türk Ceza Kanunu’nun 37, 216/1, 218 ve 53’üncü maddelerini ihlalden, “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme” suçlamasıyla mahkûm edilmesini istiyor.
Yılmaz, Ankara 19’uncu Asliye Ceza Mahkemesi aracılığıyla Bakırköy 21’inci Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği ifadesinde davayı “trajikomik bir hukuk skandal” olarak niteliyor ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürülebilecek tipik bir dava olduğunu söylüyor. Duruşma 18 Kasım’da İstanbul, Bakırköy’de yapılacak.
Avrupa Birliği ile 2002-2005 döneminde yaşadığımız cicim ayları ardından insan hakları ve ifade özgürlüğü alanında geriye gitmekte olduğumuzun son örneklerinden biri bu davadır.
İlhan Erdost’u hatırlayalım
Ağabeyi Muzaffer Erdost ile birlikte yıllarca Sol ve Onur yayınlarını yürüten İlhan Erdost, 12 Eylül 1980 darbesini takip eden günlerde gözaltına alındı. Onu öfkeyle dövmeye başlayanların gözündeki affedilmez suçu, yayınladığı kitaplardı.
Diyarbakır Cezaevi kadar olmasa da en gaddar işkencelerin yatağı olarak adı çıkan Ankara Mamak Askeri Cezaevi’nde 7 Kasım 1980 günü dayak atılarak öldürüldü.
Aradan 28 koca yıl geçti.
Önceki akşam, ODTÜ’de, sevgili U3 anfimizde Öğrenci Temsilcileri Konseyi, Mezunlar Derneği ve Öğretim Elemanları Derneği’nin düzenlediği aylık toplantıların ilkinde, Prof Dr Ahmet İnam, Prof Dr Mustafa Tokyay ile konuşuyorduk. İzleyen yüzlerce ODTÜ’lü arasından fidan gibi gencecik bir kız öğrenci söz aldı. “Yarın” dedi, “İlhan Erdost’un öldürülmesinin yıldönümü. Onu hatırlayalım.”
Erdost öldürüldüğünde, bugünün üniversite öğrencileri henüz analarının rahmine düşmemişti. Hatırlıyoruz.
Zar Atmam Şansa İnanmam Ortada Bir Şans Varsa Onuda Ben Yaratırım...