31-10-2007, Saat: 22:14
(Son Düzenleme: 21-12-2008, Saat: 15:02, Düzenleyen: arachnanthe.)
Atatürk'ün devlet adamlığı, Stalin'in verdiği bir demeç üstüne gidişi
Stalin'in Sovyetler Birliği'nin başında olduğu dönemler... Sovyetlerin
Ankara Büyükelçisi ünlü bir diplomat Karakan... 1917 Ekim Devrimi'nin
yıl dönümlerinden birinin sabahında Stalin, son derece sivri, anlamsız
ve onur kırıcı bir demeç veriyor. Bu demecinde aynen şunları söylüyor:
"Herkes bilsin ki, Rus Milleti; Boğazlarla, Ardahan'ı ele geçirmekten
asla vazgeçmeyecektir. Çok yakın bir zamanda bu davalarımızı halletmiş
olacağımızı şimdiden müjdeliyorum..."
Aynı gece Ankara'da Sovyet Büyükelçiliği'nde de ihtilalin yıl dönümü
kutlamaları yapılıyor. Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk, gece
yarısına doğru Stalin'in bu densiz demecinden haberdar oluyor ve
maiyetine emrediyor:
"Arabaları hazırlayın gidiyorum."
"Paşamız bu saatte nereye gidecekler?"
" Sovyet Sefareti'ne."
Mahiyetin etekleri tutuşur çünkü olayı kavrarlar, içlerinden birisi
Atatürk'e:
"Paşa hazretleri nasıl olur? Protokolsüz mü? Siz devlet başkanısınız,
protokolsüz nasıl gidersiniz?"
"Ben protokol falan dinlemiyorum çocuk. Stalin vatanımın topraklarına
göz dikmiş, sen bana protokolden söz ediyorsun. Hazırlayın arabaları."
diye cevap verir.
Büyük önderimiz ve arabalar hazırlanır. Atatürk ve maiyeti, Sovyet
sefaretinin kapısına dayanır.
Ulu önderimiz yüzü asık bir şekilde yukarı çıkar ve o sırada sefarette
büyük bir balo vardır. Atatürk kendisini karşılayan Büyükelçi
Karakan'ı görünce:
"Merhaba Karakan" der ve aynı sert ifadeyle devam eder. "Rahatsız
ettik ama sen benim şahsi dostumsun, kusurumuza bakmazsın. Bir hususu
esasından anlamaya geldim."
"Emredin Sayın Başkan"
"Ajanstan öğrendiğime göre, başbakanınız Stalin, Ardahan'la Boğazları
istemiş, kararı katiymiş...Pek yakın bir gelecekte bu kararını
uygulayacakmış. Tam böyle söyleyip söylemediğini bilemem ama buna
benzer şeyler söylemiş. Tabii ki bu nutkun da bir sureti sende vardır.
Getir bakalım şunu da işin aslını faslını iyi anlayalım."
Stalin'in nutku getirilir. Atatürk metnin o kısmını yanındakilere
kelime kelime tercüme ettirir. Nutuk ajanstan geçen metin ile aynıdır.
Atatürk sorar:
"Karakan, sefaret telsizinden derhal Stalin'i bulduracaksın. Bu
beyannatından vazgeçip geçmediğini sorduracaksın. Başbakanın
tükürdüğünü yalayacak, yalamazsa ben yapacağımı bilirim. Bu cevap bu
gece gelecek çünkü benim senin başbakanından daha önemli kararım var.
İstediğim cevabıalmadan sefaretinizden dışarı adım atmam. Eğer cevap
istemediğim şekilde gelirse bil ki buradan çıkıp doğru Rus sınırına
gideceğim..."
Karakan çaresizlik içinde telsizin başına koşar ve Atatürk'ün
söylediklerini aynen nakleder. Stalin'den gelen cevap büyük önderimizi
tatmin eder çünkü cevapta aynen şöyle söylenmektedir. "Stalin sürçü
lisan eylemiştir. Boğazlar'la Ardahan'ı almak gibi bir arzusu
katiyetle yoktur..."
Atatürk cevabı okuduktan sonra Rus Büyükelçisi Karakan'a hitaben
"Karakan seni geri çağırırlar ve yaşatmazlar. Uzun süredir
tanışıyoruz, istersen bize iltica et."
Karakan bu teklife olumsuz cevap verir ve cevabı telgraftan hemen
sonra bir telgrafla geri çağrıldığını açıklayarak: "Teşekkür ederim.
Sizi tanımış olmam bile kafidir ancak memleketinizdeki vazifem sona
ermiştir. Yarın hareket edeceğim."
Atatürk fazla ısrar etmez ve Çankaya'ya döner. On gün sonra şöyle bir
haber gelir. Sovyetler Birliği'nin eski Ankara Büyükelçisi Karakan
fırında yakılmak suretiyle idam edilmiştir.
Evet işte böyle, daha fazla yoruma gerek var mı? Sözümü, vatanımızın
bölünmez bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumak için şehit düşen
askerlerimizi saygıyla anarak bitiriyorum.