Bütün Hikayeler : Rilke

Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 2.46/5 - 24 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Bütün Hikayeler : Rilke
#1

Alman edebiyatının önemli şair ve yazarlarından Rainer Maria Rilke, 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçiş döneminde (1875-1926) yaşamıştır. Modernizmin ivme kazandığı ve siyasi, kültürel açıdan olduğu kadar, edebiyat ve sanat açısından da çalkantılı bir çağın temsilcilerindendir. Bu çağda natüralizme bir taraftan tepki, diğer taraftan da onu tamamlayan akımlar şeklinde yorumlanan sembolizm, empresyonizm ve ekspresyonizm gibi sanat akımları ortaya çıkmıştır. Prag’da doğan yazar, askeri okullardaki eğitimden sonra üniversitede felsefe, sanat tarihi ve edebiyat okumuş, daha sonra da yaşamını serbest yazar olarak sürdürmüştür.
İçinden Ölüm Geçen Hikayeler
Rilke’nin hikayelerinde karşımıza çıkan ölüm konusu, yalnızca yaşamın sonu anlamında kasvetli bir tema değildir, aksine, yazı ile yaşam arasındaki ilişkide karanlık bir noktayı aydınlatan bir kavramdır. Bu karanlık nokta, yazının yaşamı izlemeye ve onu hikaye ederek bütünsellik içinde yakalayıp anlamlandırmaya çalışırken, zaman engeline çarpmasından kaynaklanır. Başka deyişle yazı ile yaşam arasında zaman, poetik bir sorun teşkil eder. Yazan ve kuran özne için yazı daima sonradan başlar. Bu poetik sorunu özellikle klasik roman uzun soluklu bir anlatımla aşar. Bir hayatın hikayesini başından sonuna, kahramanın doğumundan veya çocukluğundan ölümüne değin kurar ve okuyucuya sunar. Hatta nesiller boyu süren bir ailenin hikayesini serimler. Uzundur, yaşam gibi; ve bütündür, yaşamın hiç olamayacağı gibi.
Oysa Alman edebiyatında 20. yüzyılda gelişen ve modern bir anlatı biçimi olan hikaye dediğimiz edebi tür, anlatılan bir kahramanın yaşamının kısa bir bölümünü, bazen sadece bir anını belli bir sorunsal çerçevesinde ele alır. Hikaye biter, işlenen sorunsal ise bir son noktaya, bir çözüme ulaşmadan kalır, hikayenin ötesinde sürer gider adeta. Rilke öykülerinin çarpıcılığı ise, bu edebi türün özelliği olarak anlatının kısalığında insana ve yaşama dair bir duygu, düşünce ya da sorunsalın ifade edilmesi değil de, bir yaşam hikayesinin ölüm motifi üzerinden neredeyse bir nefeslik anda süzülmesidir.
Söz ölümden açıldığında, dile gelen de tıpkı ölüm gibi hem kesin hem de belirsiz ve bilinmez olan, bir son bakışın şimdisinde asılı kalan, yaşamın hikayesidir. Bu bazen tek bir cümledir: “Bir karakter”. Bir cenaze töreni olayıyla başlayan aynı adlı öyküde, ölen kişinin yaşamıyla ilgili bir tek bu cümle kalır. Ve kısaca, yalnızca iki sayfada okursunuz bir insanın doğumundan bile önce başlayan ve hatta ölümünden sonraya uzayan, hayat hikayesini, ki bu hikayenin başladığı yerdir. Henüz ana rahmindeyken, “bir oğlan olacak” diye fısıldanır.
İnsan Ruhunun Derinlikleri
Ve hikaye bitmiş, yaşama dair tek bir cümle kalmıştır. Sayfanın yarısında görünen boşluk ve okuyucuyu bir anda sarsan, bitenin de, kalanın da ani, beklenmedik ve kesin bir biçimde belirmesidir. Metin, hayatın bir cümleye nasıl sızdığı ve bu cümlenin de hayatın tümünü onu hikaye ederek kapsayışı konusunu işte bu birdenbire, ani, kesin ve üç sayfaya sığdırılan kısalık içinde yansıtma biçimiyle, yazı ile yaşam arasındaki zaman engelini anlık da olsa yıkar. İşte bu içerik ve biçim nedeniyle içinden ölüm geçen Rilke hikayeleri aslında yaşamı anlatmakla kalmaz, yaşamın kendisine de yaklaşır.
Metinlerde ele alınan konular ister sanat, din, aşk, yalnızlık, hastalık, yaşlılık, ister “Kral Bohusch” adlı anlatıda olduğu gibi milliyetçilik kavramı olsun, ölüm teması somut bir olay olarak ya da sembolik biçimde, hikayelerde yer etmiştir. Sözü edilen konular üzerinden modern yaşamın özneyi şekillendirirken onu baskı altına alan ve yalnızlığa iten düzeni eleştirilir; bu eleştiri, öznenin yaşamı ölüm kavramı bağlamında anlamlandırma süreci olarak hikaye etme ve edilme çabası üzerinden dile gelir.
Rilke hikayeleri ölüm motifinden yaşama yaklaşıp da ona, anlatmak ile yaşamak arasındaki zamansal ayrımı birdenbire aşan ifadelere dokunmakla kalmıyor. İnsan ruhunun derinliklerine uzanıp karanlık köşelerinde saklı ve belirsiz olan utanç gibi duyguları, bir sırrı aniden ifşa edercesine dile getirirken, ya da bir hayatın bedende nakşedilerek bir şimdide nasıl hikaye edildiğini ve tüm zamanlara yayıldığını aniden gözler önüne sererken de bu hikayeler hayata dokunur çünkü hayat gibi şaşırtıcıdırlar…
Cevapla

Konu Araçları
Konuyu Paylaş :  
Konunun Linki :  
BBKodu :  
Konu Araçları :

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi