20-09-2008, Saat: 23:32
(Son Düzenleme: 24-01-2011, Saat: 18:45, Düzenleyen: arachnanthe.)
Bahanesi yok!
20,09,2008
Tayyip Erdoğan 1996 yılında “Demokrasi bir araçtır” demişti. On iki yıl sonra başladığı yere mi döndü?
AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin karıştığı imar yolsuzluğu ile çıkış gösteren özgür medya düşmanlığı, Almanya’da patlak veren iman yolsuzluğu ile doruğa ulaşmıştır.
Gurbetçilerden, muhtaçlara yardım bahanesiyle toplanan paraları yasa dışı siyasi ve ticari faaliyetler için kullanan çetenin Almanya ayağı hakkında kamuoyunu bilgilendirme görevini yerine getiren medya niçin hedefi olmuştur?
Kontrolünü kaybetmesinin sebebi nedir?
İtibarlı The Economist dergisi Başbakan’ın kapıldığı hiddetin nedenini araştıran son sayısında AKP’nin artık “AK ve temiz” olmadığını, Deniz Feneri skandalıyla ilgili haberleri veren gazeteleri öfke içinde hedef aldığını yazdı.
Aynı değerlendirmede Başbakan Erdoğan’ın eleştiri dozuna şaşıran bir Avrupalı büyükelçinin şu yorumuna yer veriliyor:
“Oruç Erdoğan’ın sinirlerini yapratmış olabilir!”
Oruç kafa bahane mi?
Tutarsız davranışları ve küfürlü saldırıları “oruç kafa” diyerek ve orucun zorluğunu bahane ederek mazur göstermek kötü bir kamyon şoförüne belki yakışır ama bir devlet adamına hayır..
“Söz konusu olan kişi Erdoğan’dır, devlet adamlığı ölçü alınmamalı” desek, sanki siyaset adamı kriterleri içinde kabul edebilir miyiz olan biteni?
Çiftçiye “Al ananı da git” dediğinde, Apo’ya “sayın”, şehide “kelle” dediğinde oruç kafa değildi.
Kontrolünü kaybettiği anlarda Başbakan’ın gerçek kişiliği ortaya çıkıyor, mesele tamamiyle budur!
Sorunu “oruç kafa” olmak değil, üst üste patlak veren yolsuzlukların “AK Parti” foyasını dökmesidir. Öfkesi bunadır.
Onun içinde bir diktatör yatıyor. Uyandırıldığı zaman o diktatör Tayyip Erdoğan’ı yönetmeye başlıyor.
Partisinin Ankara İl Başkanlığı tarafından verilen iftar yemeğinde, demokrasiyi araç olarak gören o diktatör dile gelmiştir işte.
Ve demokrasinin en olmazsa olmaz şartı olan medyayı hedef göstererek taraftarlarından şunu istemiştir:
Halkı koyun mu sandı?
“Bu ülkede medya güvenilirliğini yitirmiştir, kendini bitirmiştir. Partimin mensupları olarak yalan yanlış yazan medya karşısında sizler de kampanyanızı yapın, sürdürün ve bu gazeteleri evinize sokmayın. Bu kadar açık konuşuyorum!”
Demokrasi ancak bu kadar göstere göstere katledilir.
Görevini yapan medyanın verdiği Deniz Feneri haberleri, Alman mahkemesinin hükmü ile doğrulanmıştır. Başbakan, yalan haberler veren medyayla değil, gerçekleri arayan ve adalet isteyen medya ile savaşıyor.
Kullandığı devlet gücünü, bu hırsızlık ve uğursuzluğu yapanları halkın gözünden, adaletin pençesinden kaçırmak için kullanmaya çalışıyor. İnsanlar kör değil.
Erdoğan, yolsuzlukları lânetleyip namuslu bir düzen kuracağını vaat ederek iktidara gelmişken irtifa kaybede kaybede bugün muhafazakâr insanları dolandıran hırsızlar için basına sansürün en kaba şeklini uygulamaya heveslenmiş bir diktatörün seviyesine inmiştir.
Kendine olan merakı, özür dileme inceliği göstermekten onu men edebilir.
Ama ilk tedbir olarak bayram gelene kadar az konuşmayı deneyebilir!
“Bir memlekette; namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur”