Hatay Sorunu

Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 2.47/5 - 17 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Hatay Sorunu
#1

1936 yazından itibaren patlak veren Sancak (Hatay) Anlaşmazlığı, esasen bir türlü bir düzene girememiş olan Türk-Fransız ilişkilerinde yeni bir buhran doğurdu. Türkiye ile Fransa arasında 20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara Antlaşması ile, Suriye sınırları içinde bırakılan İskenderun Sancağı'na özel bir idare şekli tanınmıştı. Türk parası resmi para birimi olacak ve Sancak halkı milli kültürlerinin korunmasında her türlü kolaylıktan yararlanacaktı.

Fransa'nın mandater devlet olarak Suriye'ye yerleşmesi kolay olmadı ve bir hayli uğraştı. Avrupa buhranlarının gidişatı karşısında Fransa, Suriye ve Lübnan ile ilişkilerini yeni bir düzene sokarak 1936 Eylülünde Suriye'ye ve 1936 Kasımında da Lübnan'a bağımsızlık verdi. Ancak Suriye'ye bağımsızlık veren ve Suriye ile Fransa arasında ittifak kuran 1936 Eylül Antlaşması'nda İskenderun Sancağı hakkında hiçbir hüküm yoktu. Yani Fransa Suriye'den çekilirken, Sancak üzerindeki yetkilerini Suriye'ye terketmekteydi.

Türk Hükümeti bu durumu kabul etmedi ve Milletler Cemiyeti Konseyi'nin toplantısı sırasında, Eylül ayında, Cenevre'de Fransa ile yapılan görüşmeler gelişme göstermeyince 9 Ekim 1936'da Fransa'ya verdiği resmi bir notada, Suriye'ye yapıldığı gibi, İskenderun Sancağı'na da bağımsızlık verilmesini istedi.

Atatürk de 1 Kasım günü Büyük Millet Meclisi'ni açış konuşmasında, "Bu sırada milletimizi gece-gündüz meşgul eden başlıca büyük mesele, hakiki sahibi öz Türk olan İskenderun, Antakya ve havalisinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde, ciddiyet ve katiyetle durmaya mecburuz" diyordu.

Fransız Hükümeti 10 Kasımda verdiği cevapta, Sancak'a bağımsızlık vermenin Suriye'yi parçalamak demek olacağını ve mandater devlet olarak da buna yetkisi bulunmadığını bildirdi. Bundan sonra iki hükümet birbirilerine birer nota daha verdi ancak görüşlerde herhangi bir değişme olmadı.

Bu arada Fransa, meselenin Milletler Cemiyeti'ne havalesini teklif etti ve Türkiye de bu teklifi kabul etti. Türkiye ile Fransa arasında bu tartışmalar olurken, bir yandan Türk kamuoyu, öte yandan da İskenderun'daki halk heyecanlanmış ve İskenderun'da halk ile polis arasında çatışmalar olmuştu.

Atatürk, Ocak 1937'de Konya'ya ve oradan da Ulukışla'ya kadar bir seyahat yaptı. Ankara'ya döndüğü zaman kabinenin toplantısına başkanlık etti. Türk-Fransız ilişkileri gergin bir safhaya girmişti. Milletler Cemiyeti meseleye 14 Aralık 1936'dan itibaren el koydu ve yapılan tartışmalardan sonra ve özellikle İngiltere'nin de arabuluculuğu ile Konsey, 27 Ocak 1937'de Sancak için bir statü kabul etti. Bu statüye göre İskenderun Sancağı, içişlerinde tamamen bağımsız, dışişlerinde Suriye'ye bağlı, kendine özgü bir anayasa ile idare edilen "ayrı bir varlık" (entité distincte) olacaktı. Burası Milletler Cemiyeti'nin gözetimi altına konacak ve bu gözetim bir Fransız vasıtasıyla yürütülecekti. Fransa ile Türkiye bir anlaşma yaparak, Sancak'ın toprak bütünlüğünü birlikte garanti altına alacaklardı. Bundan sonra Sancak, Hatay adını alacaktır.

Milletler Cemiyeti, Hatay için bir anayasa hazırlamak üzere bir de komisyon kurmuştu. Bu komisyonun, Türkiye ile Fransa'nın da görüşlerini alarak hazırladığı anayasa, Milletler Cemiyeti Konseyi tarafından 29 Mayıs 1937'de kabul edildi. Aynı gün, Türkiye ile Fransa arasında da, Hatay'ın toprak bütünlüğünü ortak garanti altına alan anlaşma imzalandı.

Ancak bu anayasa ve anlaşmaları bağımsız Hatay'da uygulamak kolay olmadı. Hatay'daki Fransız temsilcisi, bunların uygulanmasını köstekleyici tedbirler alma yoluna gitti. Bağımsızlık dolayısıyla halk, gösterilerde bulunmak isteyince Fransa'nın sömürge memurları bunu da önlemek istediler ve polisle halk arasında yeniden çartışmalar oldu.

Öte yandan Fransızlar, Hatay'daki diğer azınlıkları Türklere karşı da kışkırtma yoluna gittiler. Türk kamuoyu yine galeyana geldi. Türkiye'de Fransa aleyhine kuvvetli bir eğilim belirdi ve Türk-Fransız ilişkileri yine bozuldu. Suriye halkı da Hatay'a bağımsızlık verilmesinden ötürü hükümeti eleştirdi ve Suriye'nin bazı şehirlerinde hükümet aleyhine gösteriler yapıldı.

Hatay Anayasası, 29 Kasım 1937'de yürürlüğe girecekti ve ilk iş olarak seçimlerin yapılması gerekiyordu. Ancak bu şartlar içinde seçimler yapılamadı. Diğer yandan seçim sistemi meselesinde Türkiye ile Fransa arasında görüş ayrılığı çıktı. Bunun üzerine Milletler Cemiyeti'nin kurduğu bir komite, Türkiye'nin de itirazlarını göz önünde tutarak bir seçim tüzüğü hazırladı ve seçimlerin 15 Temmuz 1938'e kadar tamamlanmasına karar verdi.

1938 Mayısı başından itibaren seçmen listelerinin hazırlanmasına başlandı. Ancak Fransız memurlarının davranışı, Hatay'da olayların yeniden şiddetlenmesine sebep oldu. Türkiye, Hatay sınırlarına 30,000 kişilik bir kuvvet gönderdi. Gerek bu durum karşısında, gerek Avrupa olaylarının gittikçe buhranlı bir hal alması dolayısıyla, Fransa, Hatay meselesinde Türkiye'ye karşı daha yumuşak bir tutum almayı tercih etti ve Hatay'ın Fransız valisini geri çekip yerine bir Türk vali tayin etti. Bunun üzerine durum biraz sakinleşti.

Almanya'nın 1938 Martında Avusturya'yı ilhakı, Fransa'nın Hatay meselesindeki politikasını da etkilemiştir. Berlin-Roma Mihverinin ağırlığını gittikçe artırmaya başladığı bir sırada, Fransa'nın Doğu Akdeniz'de stratejik önemi olan ve Boğazların kuvvetli bir bekçisi durumunda olan Türkiye'ye olan ihtiyacı da artmıştı. Bu sebeplerdir ki, 1938 yazından itibaren Hatay meselesindeki tutumunu da değiştirmiş ve gelişmeler Türkiye lehine bir yön göstermiştir.

13 Haziranda Antakya'da Türk ve Fransız askeri heyetleri arasında yapılan görüşmeler sonunda 3 Temmuz 1938'de imzalanan bir anlaşma ile, Hatay'ın toprak bütünlüğü ile siyasal statüsünün iki devlet tarafından korunması ve bu amaçla da her iki devletin de Hatay'a 2,500'er kişilik askeri kuvvet göndermesi esası kabul edilmiştir. Türk askeri 4 Temmuzdan itibaren Hatay'daki görevine başlamıştır.

Önce Paris'te başlayıp Ankara'da devam eden görüşmeler sonunda da, 4 Temmuz 1937'de Türkiye ile Fransa arasında bir dostluk anlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre taraflar, birbirleri aleyhine olan hiçbir politik veya ekonomik anlaşmaya ve birbirlerine yönelen herhangi bir harekete katılmayacaklar ve taraflardan biri, bir veya birkaç devlet tarafından saldırıya uğrarsa, diğeri, saldırganlara hiçbir şekilde yardım etmeyecekti.

Bu Türk-Fransız yakınlaşmasından sonra Ağustos ayında yapılan meclis seçimlerinde Türkler, 40 milletvekilliğinden 22'sini ka-zandılar. Meclis, 2 Eylül 1938'de ilk toplantısını yaptı ve bağımsız devlet için Hatay Cumhuriyeti adını kabul etti. Yeni devletin resmi dili Türkçe ve Arapça olduğu halde, bütün milletvekilleri Türkçe yemin etmişlerdir.

Hatay Devleti'yle Türkiye arasında gayet yakın temas ve bağlar kuruldu. Hatay Meclisi, 1939 Ocak ayında Türk Medeni Kanunu ile Türk Ceza Kanunu'nu kabul etti. Türkiye'den mali müşavirler getirtti.

Bunun yanında, Hatay idarecileri, devamlı olarak Türkiye'ye katılmak arzusunda bulundular. Türkiye de bu isteği sempati ile karşıladı. Fakat, 29 Mayıs 1937 Antlaşması ile Hatay, Türkiye ile Fransa'nın ortak garantisi altında bulunuyordu. Bu sebeple, Hataylıların anavatana katılma istekleri iki devlet arasında yeniden mesele oldu. Fakat 1939 Martından itibaren Avrupa'da yaşanan olayların savaşa doğru bir yön olması, Türk-İngiliz ittifakının ilk adımlarının atılması ve Batılıların Barış Cephesi çabaları dolayısıyla, Fransa, Türkiye'nin ve Hataylıların isteklerini kabul etmek zorunda kaldı.

23 Haziran 1939'da iki devlet arasında yapılan bir anlaşma ile Fransa, Hatay'ın Türkiye'ye katılmasını kabul etti. Buna karşılık Türkiye de Suriye'nin bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı gösterecekti. Temmuz ayında da Hatay, Türkiye sınırları içine katıldı.
Kaynak:Tarihsayfam.com

[Resim: 7903atamizindeyizby5hs7ii4.jpg]

“Bir memlekette; namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur”
Bul
Cevapla
#2

Gazi Mustafa Kemal Ataturk’ un deyimiyle kirk asirlik Turk Yurdu. Ya da klasIk deyisle “can, hazan ve ezan” in bir arada yasayabildigi barisin ve uygarligin besigi. Dunyanin tersine akan tek irmagi Asi gibi isyankar insanlarin topragi. Ama en onemlisi; bir sivil toplum direnisinin, zaferinin aniti, Ulu onderin gerceklestirebildigimiz ilk, belki de son vasiyeti. Bugun 23 Temmuz Hatay’in anavatana katilisinin 69. yili….

Ataturk’ un Yildirim Ordulari komutani olarak Birinci Savastaki son gorev yeri olan bu topraklar Mondoros Ateskesi ile Osmanli Devletine birakilmis olmasina ragmen once 25 Kasim 1918 de Ingilizler daha sonra 7 Aralik’ da Fransizlarca isgal edildi. Halk derhal hem Fransiz isgaline hem de o donem Hicaz Emiri Faysal tarafindan kurulan isbirlikci Arap-Suriye hukumetine karsi direnis hareketine basladi.

Sivas Kongresin’ de ilk defa dile getirilen Misak-i Milli sinirlari icinde yer almak direnise hiz verdi. Guneydogu Anadolu’ daki ve Hatay’ daki direnisten bunalan Fransizlar 20 Ekim 1922’ de Ankara Anlasmasini imzaladi. Ancak Guneydogu Anadolu’ daki topraklardan cekilirken, Hatay’ daki isgali tum eyalete yayarak, Faysal Hukumetini de ortadan kaldirip bolgeyi Suriye’ ye bagladi. Ankara Anlasmasi ile garanti altina alinmis tum haklari iptal etti. Ozellikle Turk nufusa yonelik ayrimci politikalarin da artmasiyla Ankara Anlasmasiyla ara verilen direnis hareketi Tayfur Ata Bey (Sokmen) onderliginde Adana’ da kurulan Antakya ve Havalisi Mudafaa-i Hukuk Cemiyeti ile tekrar basladi ve derhal Mustafa Kemal’ le temasa gecti.

Lozan Anlasmasi ile ozgurlugune kavusturulamayip kaderi belirsiz bir gelecege birakilmak zorunda Hatay direnisi halkin umutsuzluga kapilmasiyla bir sure sekteye de ugrasa, daha sonra Ataturk’ un 15 Mart 1923 gunu Adana’ da yaptigi konusmadaki “kirk asirlik Turk yurdu dusmana birakilamaz” sozu ile yine hiz kazandi. Oncelikle Turkiye ile birlesme temasi uzerine kurulu “Altin-Ozu” gazetesi cikarilmaya basladi, cok kisa omurlu de olsa Antakya Halk Firkasi kuruldu.

Bolgedeki huzursuzluklarin Milletler Cemiyetine kadar yansimasi uzerine 1926’ da Fransizlar bolgede Beyrut’ taki Yuksek Komiserlige bagli olacak kendi anayasasi, meclisi ve baskani bulunan bir hukumet kurulmasina karar verdi. Ancak Arap agirlikli olarak olusturulan meclis’ in basina H.Duriex getirildi. Once hukumetin ismini Kuzey Suriye Hukumeti yapan meclis, daha sonra ozgurlugu icin calisacaklarina yemin ettikleri hukumeti 4 gun sonra da Sam’ daki Merkezi Suriye Hukumeti’ ne katilma karari aldi.

Ortaya cikan yeni durum karsisinda 1935’ de sona erecek olan Fransiz mandasinin sonuclarinin Turkler lehine cikmasi icin Fransa kamuoyu ve Milletler cemiyeti uzerine cok buyuk bir sivil toplum baskisi yaratilma calismalarina baslandi. Bununla yetinmeyerek Ataturk devrimleri ornek alinarak fes yerine sapka kullanilmaya, Latin harfleri ogreten kurslar acilmaya baslandi, sembolik de olsa bir Halk Partisi kuruldu ve olumlu bir hava yaratildi.

Ataturk, 1936 yili meclis acilis konusmasinda konuyla ilgili karaliligini gostererek Antakya Sancagi ismini Hatay’ a, merkezi Istanbul’ da bulunan Antakya-Iskenderun Yurdu Cemiyeti ismini Hatay Egemenlik Cemiyeti olarak degistirdi.

Fransa’ da olusmaya baslayan Suriye’ ye bagimsizlik verme egilimi uzerine calismalara hiz verildi. 1936 yapilan secimler boykot edilerek Milletler Cemiyeti’ nin dikkati cekildi. 1937 yilinda Milletler Cemiyeti tarafindan yapilan incelemeler sonucu uluslararasi bir komisyon kurularak ozerk bir anayasa ve hukumet kurulmasina ancak Suriye’ ye bagli kalmasina karar verildi(29 Mayis 1937). Genel secimler icin yapilmasi gereken nufus sayimi calismalarinin cikan ic karisIkliklara sekteye ugramasi duzen icin gelen Fransa onderligindeki miliz gucun de, daha sonra atanan Turk vali Dr. Abdurrahman Melek’ in de duzeni saglayamamasi uzerine bir Turk Alayinin ve bir Fransiz Alayinin bolgeye girip duzeni saglamasina karar verildi ve bu sayede gerceklestirilen sayim sonucu yapilan secimle olusturulan mecliste bir Turk hukumeti kuruldu. Tum Turkiye Cumhuriyeti yasalari Hatay yasalari olarak kabul edildi. Ancak hem para birimi, hem disleri Suriye’ ye bagli kaldi. Suriye ile askeri ve siyasi sinir bulundurulmasina ise izin verilmedi.

Hukumetin manda doneminde ise alinan Fransiz ve Araplari memuriyetten uzaklastirmasi uzerine Fransizlar yaptirimlar uygulamaya basladi. Oncelikle 20 Ekim 1938’de olmayan Suriye siniri kapatilip ekonomik zorluklar cikarmaya calistilar. Ancak bunu uzerine hukumetin anlasma geregi kapali olan Turkiye sinirini ekonomik gereklilikleri sebep gostererek acmasi uzerine yaptigi stratejik hatayi anlayan Fransa ozur dileyip siniri acsa da hukumet kendi tarafindan siniri kapali tutmayi surdurdu.

Gerginliklerle gecen 8 ayin sonunda 1939 yilinda Turkiye de yapilan secimlerde Hatay Cumhurbaskani Tayfur Sokmen Antalya, Basbakani Abdurrahman Melek G.Antep milletvekili olarak T.B.M.M’ e girdi. Bu donemde yapilan sivil toplum calismalari etkisini gostermeye baslamis ve Fransiz kamuoyunda Hatay’ in Turkiye’ ye birakilmasi fikri kabul gormeye baslamisti.

Nihayet Fransa ve Turkiye arasinda varilan anlasma sonucu 23 Haziran 1939 da Hatay Meclisi Turkiye’ ye katilma karari aldi. 7 Temmuz’ da son Fransiz askeri de Hatay’ i terk etti. Turkiye Fransizlarin elindeki stratejik kurumlari satin alip millilestirdi. Ayni gun sinirlari belirleyen anlasma Suriye ile imzalandi ve 23 Temmuz’ da yapilan torenle Hatay’in anavatana katilimi ilan edildi.

Dunyada sivil toplum bilinci bir yana, henuz kavramin kendisi yokken sivil toplumun kazandigi bu ilk zafer aslinda Kibris soruyla da buyuk benzerlikler tasiyor. Ancak anlasilan aradaki fark Kuvayi Milliye ruhuyla calisan vatansever devlet adamlariyla, ulusalciligi teror sucu sayan devlet adamlari (?) arasindaki farktan kaynaklaniyor. Ayni Kibris gibi Hatay’ da bagimsizligini ilan etti. Ayni Kibris gibi kendi hukumetini kurdu, parasini basti, ayni Kibris’ ta Turkiye ile Ingiltere’ nin garantor olmasi gibi Turkiye ve Fransa’ nin garantortlugu alindaydi. Ama Turkiye ve dunya cok farkliydi o donem; yanlis anlasilmasin olumlu yonde degil, boylesi bir mucadele icin en olumsuz anlamiyla cok farkliydi. Dunyada henuz birakin insanlarin uluslarin haklarinin taninmadigi somurgeciligin yasal goruldugu bir donemdi. Turkiye henuz kendi devrimleri ve Osmanlidan kalan ekonomik sIkintilari asip dunyada saygin bir yer edinme cabasindaydi, tum dunyayi sarsan guclu onderi hastalikla bogusuyor, hatta hayatinin son gunlerini yasiyordu ve ne yazik ki zaferi bile goremedi. Ama gerek anavatanda gerek yavru vatanda Avrupa, ABD ne derden cok ulusal cikarlari ve onuru dusunen insanlar vardi. Bu destan Kibris sorunundaki teslimiyetcilere, ver kurtulculara ders olmasi dilegiyle tum Hatay’ lilara ve ulusa kutlu olsun!
kim o deme boşuna
benim ben.
öyle bir ben ki kapına gelen
baştan başa sen.   -özdemir asaf
Cevapla

Konu Araçları
Konuyu Paylaş :  
Konunun Linki :  
BBKodu :  
Konu Araçları :

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi