Yürekteki Deprem

Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 3.27/5 - 26 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Yürekteki Deprem
#1

Gözlerini yarı aralayıp etrafında olup biteni anlamaya çalıştı Sevda.Açmakta bile zorlandığı ,tozdan kızaran gözleriyle etrafı taramaya çalışıyordu ki,nafile diye geçirdi içinden.Ne olmuştu acaba? En son hatırladığı koltukta oturduğu ve sevdiği bir filmi izliyor olduğuydu.Ellerini ve ayaklarını kıpırdatmak istese de başaramadı.Tüm vücudu uyuşmuş,bedenini hareket ettiremediğini düşündü.Görebildiği tek şey beton parçalarıydı.Evdeki eşyalardan bir kısmı üzerine devrilmiş,ayaklarındaysa müthiş bir acı hakimdi.

Bu acının son bulması ve vücudunu tıpkı eskisi gibi hareket edebilmesi için yalvarırken,neler olduğunu anlamaya çalıştı.Televizyon izlerken müthiş bir gürültüyle sarsılan evi hatırladı ve bir anda çevresindeki her şeyin bir toz yığını haline geldiğini hatırladı.Her şey o kadar ani olmuştu ki,beyninde toparlaması ve algılayabilmesi çok güç oluyordu.Evet,evet deprem olmuştu.Hem de çok şiddetli bir deprem.Bağırmak istiyordu fakat buna dermanı yoktu.Sesi çıkmıyordu sanki.Birilerine sesini duyurabilse bu kahrolası yerden kurtulabilir yaşamını yine normal bir şekilde sürdürebilirdi.Sesini duyurmak bir yana vücudundaki hiçbir uzvunu kımıldatamadığını hissettiğindeyse bir an her şeyin bitip ölümün kapısında olduğunu düşündü.

Bu kadar çaresiz,bu kadar yalnız,bu kadar muhtaç olabileceğini hiç düşünmemişti şimdiye kadar.Hep ona ihtiyaç duyardı insanlar.Hep onun peşinden koşarlar,dertlerinin dermanını hep onda ararlardı.Hep onun hal ve hatırını sorar,hep onunla olabilmek için mücadele ederdi insanlar.Hatta onu her gördüklerinde yakalarını düğmeler,ceketlerini kapatırlardı ona olan saygılarından.O bir topluluğa girdiğinde herkes ayağa kalkar müthiş bir saygı gösterisinde bulunurlardı.Çevresindeki herkes ona ulaşabilmek için mücadele verirken o nasıl olurdu da insana muhtaç bir şekilde böylesi çaresizlik içerisinde beklerdi? Yardım eden o olmalıydı.Yardım bekleyen zavallı değil.İnsanlara yardım ettiğinden dolayı hürmet gören o olmalıydı.Yardım edecekler diye onları bekleyip hürmet göstermek zorunda kalan değil.Nasıl gelmişti bu hale? Ve nasıl düzelecekti bu hal? Ne yapmalıydı.Saygınlığını yitirmeden, yardım ettiklerine muhtaç olmadan,yardım ettiğinden dolayı onları ezerken onu ezmelerine fırsat vermeden.

- Kendi çabamla belki kurtulabilirim diyerek tüm gücüyle bir kez daha zorladı kendini.Ama çabasının boş ve yersiz olduğunun iyice farkına vardığındaysa ümidinin tükendiğini anlayarak gözlerinden akan yaşlara aldırmadan bir kez daha bağırdı.

- Kurtarın beniiii..!

Ses yok.Tekrar tekrar denedi ama nafile.Ne kadar zaman geçti hiç farkında değildi.Ona ay gibi yıl gibi gelmişti zaman.Hala çaresiz ve ümitsiz beklemekten başka yol yoktu.Oda bekledi, bekledi.Olur ki bir ses duyarsa o zaman bağırmanın daha uygun olacağını düşündü.Tüm gücünü bu şekilde sarf etmenin anlamsız olacağını biliyordu.Tozdan ve ağlamaktan kızaran gözlerini kapatıp bunu belki de bir rüya olabileceğini düşünmek istedi.Bir rüya ise gözlerini açtığında yine televizyonun karşısında ki koltukta uzanmış en sevdiği filmi izliyor olabilirdi.İsteksiz bir şekilde tekrar araladı gözlerini.Korkunç gerçek onu bir kez daha yıktı.Depremde yıkılan o muhteşem evinin enkazı altında kalmıştı.Bir yerine zarar gelmemesi için uğraştığı,eşyalarını kirlettikleri için misafiri bile çağırmaktan korktuğu,gözü gibi baktığı ve her fırsata da güzelliğinden dolayı övündüğü o muhteşem evinin enkazı altında ölüm kalım mücadelesi veriyordu şimdi.

Ne gariptir ki şuan da evi aklına bile gelmiyor tek düşündüğü bir an önce o yıkıntıdan kurtulmaktı.Başına bunların gelebileceği hiç aklına gelmezdi.Televizyonda tsunami ve deprem haberlerini film izler gibi izlemiş,bu haberlere karşı ne kadar da duyarsız kalmıştı.Oysa şimdi kendisi aynı durumdaydı.Deprem sonrası kaçışan insanları izlerken neler düşündüklerini ve ne hissettiklerini şimdi daha iyi anlıyordu.Ekrandan seyretmekle yaşamak birbirinden ne kadarda farklıydı.Onları izlerken günün birinde aynı olayın kendi başına da gelebileceği aklına bile gelmemişti.Ona o kadar uzak geliyordu ki o hal.Ama şuan onların durumundaydı.Onlar gibi çaresiz,onlar gibi muhtaç,onlar gibi şaşkın ve ürkek.Hatta hiç bu kadar ölümün kıyısında hissetmemişti kendisini.Bu denli düşünmemişti ölmeyi.Ölmek, toprak olup çürümek, yok olmak ve insanların ardından o artık aramızda yok demesi ne kadar da uzak geliyordu ona ama belki de şuan öyleydi onun için.Aylar önce şahit olduğu bir olay geldi aklına.Acı bir tebessümle hatırladı olayı.Sabah haberlerini izlerken alt yazıda

- Son dakika..Valiye suikast girişimi..Ayrıntılar az sonra..

Spiker yine olağan haberleri veriyordu.Gayet sakin alışılagelmiş soğukkanlılıkla okuyordu sıralanan haberleri. Birbiri ardına.

Yine kapkaç,hırsızlık,yaralama,öldürme,dolandırma,hortumlama bu ve benzeri haberleri ard arda sıralıyor.Derken sıra flaş habere geliyor ki O şehrin valisinin adı geçtiğinde spikerin yüzü kızarıyor ve konuşamıyor.Derhal reklama giriyorlar.Akşam haberlerinde o haberi sunamayan spiker açıklıyor nedenini;

- Haberde geçen vali benim babamdı.Şimdiye kadar hep başkalarının haberlerini verdim.Tanımadığım bir yığın insanın öldürülme ve suikast haberlerini verirken gayet sakindim.Ama kanımdan, canımdan olan birinin suikast haberini vermek ne kadar acıymış.Diğer haberleri verirken o olayın benimde başıma gelebileceğini,bir gün kendi kanımdan birinin haberini vermek zorunda kalacağım asla aklıma gelmezdi.Haber olarak verdiğim olayın benim etrafımda cereyan edeceğini hiç düşünmemiştim.Ve ana haber bülteninde bu olayı bu şekilde açıklayacağımda asla aklıma gelmezdi.Ama her şey bizim için.En ummadığımız,asla başımıza gelebileceğini düşünmediğimiz bir olayla karşılaşabiliriz.Hayata,olaylara ve etrafa daha duyarlı bir şekilde bakıyorum şimdi.Hiçbir şey bana uzak değil.Her an her şey olabilir düşüncesi içerisindeyim.

Evet böyle açıklamıştı o spiker.

- Haklıymış gerçektende.Haberlerde film gibi izleyip dikkate almadığımız olaylar bir gün bizimde başımıza gelebiliyormuş.O spikeri izlerken – hadi canım bu kadarı da olmaz demiştim ama her an her şey olabiliyormuş.Bu son olayı da insanlar televizyonlarından izlerken çaylarını yudumlayıp

- Ah yazık ne kadar kötü.diyecekler ve günlük meşgalelerine geri dönecekler.Tıpkı benim senelerdir yaptığım gibi.Tıpkı her duyduğum olaya tepkisiz kaldığım gibi.Tıpkı haberleri dinledikten sonra benim başıma bunlar asla gelmez diye düşünüp hayali bir şeyler izliyormuşcasına ruhsuz ve donuk baktığım gibi.O olayları yaşayanların ne düşündüğünü,ne hissettiğini,ne kadar muhtaç olduklarını asla düşünmediğim gibi.En çok değer verdiklerimiz ellerimizden gittiğinde kıymetini biliriz.Bu bedeninde,canımızında kıymetini,hayatın ve yaşamın değerini yolun sonunda anlayarak çok geç dediğimiz anda keşkelere başlarız. Keşke şunu yapmasaydım,keşke böyle davranmasaydım,keşke keşke..Uzayıp gider bu keşkeler.Sonu yok yani keşkelerimizin.

Sevda vücudunu hissedememeye başlamıştı artık.Zaman kavramından habersiz,beynini kemiren bu düşünceler ve çaresizlik bütün olumsuzlukları yaşıyordu şuan.Aklında tek bir şey vardı.Bir an önce sağ salim buradan çıkmak.Kurtulmak yani.Bunun haricinde bir şey düşünemiyordu ki.

Başka bir şehirde olan anne-babası,kardeşleri ve diğer akrabaları hiç mi hiç gelmiyordu aklına.Tek düşündüğü hayatta kalabilmek ve nefes alıp verebilmek rahatça.Kasabanın doktorlarından olan doktor sevda şimdi övündüğü mesleğini kendi için bile kullanamıyordu maalesef.Yüzlerce insana ben şifa veriyorum,ben iyileştiriyorum diye böbürlenen ve bu yüzdende her hastasının üzerinde tahakküm kurmaya çalışan Sevda doktor şimdi kendini kurtarmaktan acizdi.Oysa insanların hayatlarının kendisinin kurtardığını iddia edecek kadarda küstah dı.Ama böylesi bir çaresizlik içerisindeyken bunları düşünmek istemiyordu.Çocukluğundan bu yana yaşadıkları geldi bir bir aklına.Tüm anıları film şeridi gibi geçti gözlerinden.

Annesi ve babası dört sene önce trafik kazasında ölmüşlerdi.Acziyeti orada da belliydi aslında.Anne ve babasını hayata döndüremeyen bir doktor başkalarını iyileştirdiği için insanların ona minnettar kalmasını nasıl isteyebilirdi ki? İki kardeştiler.Ablası da kendisi gibi doktordu.Büyük şehirde bir devlet hastanesinde doktorluk yapan ablası evinin bir odasında da ihtiyaç sahiplerini tedavi ediyordu.Kimin ihtiyacı varsa koşuyor, para talep etmeden canı gönülden koşuyordu ihtiyaç duyulduğunda.Hipokrat yeminine sadık,insanlığıyla bilgi ve tecrübesini birleştirerek insanların hizmetine sunan birisiydi ablası.Yani Sevda’nın tam tersiydi demek daha doğru bir ifade olur.Ne kadar çok kızıyordu ablasına. Örtülü bir şekilde mesleğimi yapacağım inadı yüzünden ilerleyememiş senelerdir hep aynı yerde aynı statüde kalmaya mahkum etmişti kendini.Bir araya gelişlerinde sürekli uyarmasına rağmen ablası her defasında;

- Sevdacığım senin derdin bu dünyada ilerlemek ve bu dünyada sana saygı duyulması.Oysa ben bu dünyaya farklı bir açıdan bakıyorum.Gerçek dünyam için yatırım yapabileceğim geçici bir mekan burası.Burada yapacağımız en ufak bir iyilik ve en ufak bir kötülük,diğer dünyada mutlaka karşımıza çıkacak.Bu dünyada ebedi değil bak eninde sonunda hayata gözlerimizi yumup gideceğiz.En fazla değer verdiklerimizi,hayatımızda olmazsa olmaz dediklerimizi,yaşamın bir parçası olarak gördüklerimizi,itibarımızı,bizi biz yaptığını düşündüğümüz her şeyi bu dünyada bırakıp göçeceğiz.Değil mi ki ölüm var,değil mi ki bu dünya geçici,o halde gerçek ve sonsuz olan bir şey için çalışmak daha doğru değil mi?Bizi yoktan var edene dönmek,onun yap dediklerini yapıp,yapma dediklerinde uzak durmaya çalışmak daha mantıklı değil mi?

Ablasının bu sözlerini düşününce onun aslında ne kadar doğru hareket ettiğini daha iyi kavradı.O en başından beri haklıydı.Sonra ona kıyametle ilgili ayetleri de okumuştu.Onları düşündü ve tek tek hatırlamaya başladı yavaş yavaş.


“Güneş dürüldüğü zaman,

Yıldızlar kararıp döküldüğü zaman,

Dağlar yürütüldüğü zaman,

Gök yarılıp parçalandığı zaman,

Yer dümdüz olduğu zaman,

İçerisinde olanları dışarı atıp boşaldığı zaman,

Ve kendi yaradılış gereğine uygun olarak Rabbine boyun eğdiği zaman

Her nefis neyi hazırladığını bilecektir.”.


Evet hatırlayabildikleri bunlardı.Şimdi oda kendisiyle yüzleşmiyor muydu? Hesap sormuyor muydu kendisine? Keşke demiyor muydu? Pişman olmuş vaziyette göz yaşı dökmüyor muydu? Oda biliyordu neyi hazırlayıp,Yaradanının karşısına hangi amellerle çıkacağını.Ne umduğunu ve ne bulacağını gayet iyi biliyordu.Ablası defalarca uyarmıştı onu.Anlatmıştı yapması ve yapmaması gerekenleri.Kur’an dan ayetlerle delillendirerek ikna etmeye çalışmıştı.Son bir çabayla beyninden silip atmaya çalıştı bu olayları.

Tüm bunlar olmuş olabilir miydi? Yani kıyamet mi kopmuştu acaba? Yoksa herkes ölmüştü de oda kabir demiydi? Bu daha vahimdi.Daha korkunçtu.Kendini daha fazla çaresiz hissetmesine sebep olmuştu bu düşünce.Eğer kıyamet kopmamışsa tekrar yaşarsa dünyada Yaratıcının istediği gibi olabilir,haramdan uzak durarak,Yaratıcının istediği bir hayat tarzı çizebilirdi kendisine.Gözleri buğulanmış kıyametin kopmaması için dua etti sonra.

- İnşallah bu sadece bir depremdir ve çok fazla hasar vermemiştir.En kısa zaman da da beni kurtarırlar ve bende ablam gibi bir hayat tarzı çizerim kendime.İnşallah her şey çok geç olmadan sil baştan tevbe ederek başlarım hayatıma.Yarabbi ne olur bana bir şans daha ver ne olur Allahım ne olur...

Dermanı tamamen tükenmiş, bu yakarışların çok geç olduğunu düşünmeye başlamıştı ki cılız bir ses duyuldu yıkıntıların arasından...

- Orada kimse varmııı?

- Ses verin birileri var mı oradaaa?

Hayatı boyunca sevinemeyeceği kadar büyük bir sevinçle ve son gücüyle gözlerinden yağmur gibi akan yaşlarla bağırdı Sevda,

- Ben varım.Kurtarın beniii. Ne olur yardım ediin!

Dışarıda uğultu hakimdi.Bu kadar seste onu duyamayacaklarını düşünmeye başlamıştı ki bir kez daha denemek istedi

- Kurtarın beniii.Oradakiler sesimi duyun nolur!

Dışarıdan sevinçli bir şekilde bağırışmalar duyuldu sonra

- Canlı biri var burada.Yaşıyor ve sesi geliyor.Arkadaşlar buraya gelin.Hadi çabuk olun.Çok geç olmadan kurtaralım canlıyı

Sevda bulunduğu dar mekanda ilk kez tebessüm ederek mırıldandı

- Allah’ım sana şükürler olsun.Sen bana yanlışlarımı düzeltmem için fırsat verdin.Bende sana layık kul olabilmek için elimden geleni yapacağım.Yaptıklarımdan dolayı beni affet Allah’ım.Bağışlayanda,esirgeyende,kullarına mühlet verende sensin.Beni affet sana layık kul olamadım.Beni affet Allah’ım ne olur affet.

Hıçkırarak ağlamaya başladı Sevda.O kadar yoğun duygular yaşıyordu ki şuan.Sesini duydukları için sevinen ve yaradanına kavuştuğu için Şükreden ama ona layık olamadığı için utançla af dileyen karma karışık bir ruh haline bürünmüştü şuan.Dışarıdaki gürültüler giderek daha da yaklaşmıştı.

İnsanların bir canlıya ulaşabilmek için sevinçle bağırışmaları çok hoşuna gitmişti.Başka bir yerde cana rahatça kıyılırken burada bir canlıya ulaşabildiği için sevinen ve onu kurtarmak için mücadele eden birilerinin varlığını bilmek ne güzel bir duyguydu.Rabbine ne kadar şükretse azdı.O dilemeseydi asla kurtulamazdı.O dilemeseydi tevbe etmeden ölmüş olacaktı.O dilemeseydi boş ve yararsız işlerle uğraşıp duruyor olacaktı.Her şey onun dilemesiyle oluyordu.Ve Yaradanının ona böyle bir af dilemesi için fırsat vermesinin şükrünü nasıl yapabilirdi?.

Sürekli şükür ve tevbelerle düşünceler içerisindeyken birden bir ışık yansıdı o karanlık yere.İyice yaklaşmışlardı.onlarca insan hiçbir para ummadan sadece onu çıkarabilmek için uğraşıyor elleriyle yıkıntıyı eşeliyor, büyük beton parçalarını kaldırarak ona daha çabuk ulaşabilmek için uğraş veriyorlardı.

Ve nihayet onları görebilmişti.Üzerindeki tüm parçalar kaldırılmış onu sedyeye taşıyorlardı.Şükrü bir kat daha artmıştı onu yoktan var edene. Yoktan var olunduğunu bile bile şükretmemiş,ölümle yüz yüze geldiğinde var olduğunu hatırlamış olmanın verdiği utanç ve kurtularak Rabbine yaraşır bir kul olabilmek için yaşadığından dolayı da büyük bir sevinç içerisinde ambulansa konulmuştu bile.Şükrü ve tevbesi hastaneye ulaşana kadar devam etti Sevda doktorun.Şuan içinde bulunduğu ambulans yerine tabutta da olabilirdi.Bu düşünceyle hafifçe tebessüm ederken aklına necip fazıl kısakürek in bir dörtlüğü geldi. Onun yaşadıklarına ve o küçücük yerde sıkışıp kaldığında düşündükleriyle ne kadar da benzeşiyordu aslında.


Tahtadan yapılmış bir uzun kutu

Baş tarafı geniş, ayak ucu dar.

Çakanlar bilir ki, bu boş tabutu

Yarın kendileri dolduracaklar...
Zar Atmam Şansa İnanmam Ortada Bir Şans Varsa Onuda Ben Yaratırım...
Cevapla

Konu Araçları
Konuyu Paylaş :  
Konunun Linki :  
BBKodu :  
Konu Araçları :

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi