08-05-2008, Saat: 17:44
(Son Düzenleme: 24-08-2008, Saat: 11:30, Düzenleyen: civanpercemi.)
Siz; hiç içinizde, yarım kalmışlık duygusuyla yaralı, sıkışan bir yürekle baş başa kaldınız mı? Neler hissettiğinizi; acınızı, eksikliğinizi, değil başkalarından; kendinizden bile saklamanın sancılarını çektiniz mi?
“Hayır” diyorsanız, bundan sonrasını okumasanız da olur. Zaten anlayamazsınız. Bunun için sizi suçlayamam. Kendi duygularını, kendine bile yasaklayan birisi, başkalarından ne bekleyebilir ki?... Üstelik kendince sorunları olan insanlar,neşeli şeyler dururken, niye bir de başkalarının sorunları ile ilgilensin ki?
Boş verin gitsin!
Ama ben boş vermiyorum.
Pek çok şey için geç olduğunu biliyorum.Yine de, pek çok şeyin sırada, benim elimi uzatmamı beklediğini hissediyorum.
Farkındaysanız henüz “biliyorum” bile diyemiyorum. “Hissediyorum!” Bundan sonra yazacaklarım da zaten “hissedebilenler” için…
“Yoruldum yaşar gibi yapmaktan,
Yoruldum sürekli oynamaktan.
Duyguları bastırıp,
her şeyden sakınmaktan…”
Yaralarımı sağaltmaya, önce kendime karşı dürüst olarak başlayacağım. Evet! Ben acı çekiyorum. İçimde, üzerini küllemeye çalıştıkça, altta köpüren kor alevler var ve yine hissediyorum ki, yalnız değilim.
Ah! En zalim gardiyanımız; içimizde ki “BEN!”
Nasıl da becerikliyizdir kendimizi kandırırken! En usta yalanları ruhumuza söyleriz. Kapısı kilitli kırk odalara, kilit üstüne kilit vurur; en sızdırmaz küplerde saklarız ağularımızı… Suçlular daima ya kaderdir, ya da başkaları… Biriktikçe ağularımız, küpler almaz olur. Kırk odalar dar gelir dertlerimize. Yer kalmaz olur güzelliklere. Solar çiçekler, kurur denizler, renkler kaybolur.
Geride kalan, yalnızca ruhunu yitirmiş, sürüklenen bir bedendir.
Şimdi anlıyor musunuz farkındalığın önemini?...
Ve yine hissediyorum ki:
“Haykırmayı öğrendiğinde yürek,
Kurtulacak tüm zehirlerden.
Deşecek yarayı, temizleyecek.
İyileşmeyi deneyecek yeniden…”