reşit galip ve atatürk

Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 3.36/5 - 11 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
reşit galip ve atatürk
#1

RESIT GALIP ve ATATURK


Çankaya sırtlarında oturan Ankaralılar,
şehre Reşit Galip Caddesi'nden geçerek
inerler.
Pek azı bu ismin kim olduğunu bilir.
Bu bilinmezlikte belki Dr. Reşit Galip'in
41 yaşında göçüp gitmesi rol oynamıştır,
belki de İnönü'yle yıldızının hiç barışmaması...

Rodos'ta doğan Reşit Galip,
ortaokulu bitirince kardeşiyle
bir sandala binip Marmaris'e gelmiş.

Liseyi İzmir'de okumuşlar.

Kardeşi Hüseyin Ragıp (Baydur)
diplomatlığı seçip büyükelçilik yapmış.

Reşit Galip ise İstanbul Tıp'a gidip
doktor olmuş.

Öğrenciyken gönüllü olarak
I. Dünya Savaşı'na katılmış.
Kafkas Cephesi dönüşü öğrenimini
tamamlayıp fakültede asistanlığa başlamış.

1923 Mart'ında, hekimlik yaptığı
Mersin'e Mustafa Kemal Paşa geldiğinde
Paşa'nın huzurunda konuşmuş ve
gözlerine doğru bakarak şöyle demiş:

'Muhterem Gazi, sen yalnızca bu milletin
bir kahramanı değilsin, sen bunlardan
çok daha büyüksün.
Sen bu milletin bir ferdisin.
Senin birinci büyüklüğün,
bu milletin bir ferdi olmakla iktifa ve
iftihar etmekliğindir.'

Herkesin yüceltme yarışına girdiği
günlerde Gazi'yi 'milletin bir ferdi' sayan
30 yaşındaki bu hatip,
herkesin dikkatini çekmiş.
Tabii en çok da Gazi'nin...

Kemal Paşa ona milletvekilliği önermiş ve
Dr. Reşit Galip, Ocak 1925'te Meclis'e girmiş.

Bir süre İstiklal Mahkemesi üyeliği yapmış.
CHF İdare Heyeti'nde görev almış.
Türk Ocakları'nda, Halkevleri'nde çalışmış.
Yine Atatürk'ün isteğiyle Serbest Fırka'ya girmiş.
Ve Atatürk'ün sofrasına oturmuş.
Onu bakanlığa taşıyan süreç de
o sofrada başlamış.

Bu sofra sahnesi pek çok tanığın
anılarında vardır:

1931 sonbaharıydı.
O geceki tartışma,
Milli Eğitim Bakanı Esat Mehmet'in
bir yakınmasıyla başladı.
Esat Mehmet, Atatürk'ün Harbiye'den
'tabya öğretmeni'ydi.
Kazım Özalp'in 'Atatürk'ten Anılar'
kitabında (T. İş Bankası Y., 1992, s. 48-49)
yazdığına göre konu,
kız öğrencilerin kıyafetinden açıldı.
Esat Mehmet, 'kızların kısa etek, kısa çorap
ve kısa kollu gömlek giymelerini
uygun görmediğini' belirtti.
Bir tamim yayınlayıp daha kapalı
giyinmelerini isteyeceğini söyledi.

Bunun üzerine Reşit Galip söz aldı:
'Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi' dedi.
'Bu bir geriliktir.
Kadınlar eski durumda yaşayamazlar.
inkılaplardan en mühimi,
kadınlara verilen haklardır.
Başka türlü, Batılılaşmakta olduğumuzu
iddia edemeyiz.'
Sofra gerildi.
Gazi, vekilini zor durumda bırakan
bu çıkıştan hoşlanmadı.
'Bu konuyu uzatmayalım.
Kısa çorap giyip giymemek
çok önemli değildir, sonra tartışırız' dedi.
Ama Reşit Galip alttan almadı.
'Af buyurunuz Paşam!
Bu, inkılap ve zihniyet meselesidir.
Müsaade buyurursanız fikrimizi söyleyelim.
Hatta daha ileri giderek diyeceğim ki,
sizin huzurunuzda bu sofrada inkılapları
zedeleyeceği icraattan bahsedilmesi
küstahlıktır, hoş görülemez.'

Reşit Galip'in tartışma yaratmasının
özel bir nedeni vardı:
Halkevi'nde sanatı yaygınlaştırmak için
tiyatro çalışmaları yapıyor,
ancak sahneye çıkacak kadın oyuncu
bulamıyorlardı.
Buna gönüllü kadın öğretmenler için,
Maarif Vekaleti'nden izin alamamışlardı.

Reşit Galip
'Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez'
diye kestirip attı.

Atatürk'ün kaşları çatıldı.
'Sözlerinizde müsamahalı, ölçülü olunuz'
diye çıkıştı.
Herkes yaklaşan fırtınayı hissetmişti.
Ama Reşit Galip bulutların üstüne gitti.
57 yaşındaki Milli Eğitim Bakanı'nı
işaret ederek dedi ki:

'Devrimci devrimcidir.
insanlar bir yaştan sonra
ister istemez tutucu olurlar.
Meclis'te bunca genç, idealist,
bakanlık yapacak yetenekte insan varken,
böyle yaşlı kimseleri Milli Eğitim Bakanı
yapmak hatadır.'

Atatürk yeniden uyarma gereği duydu:
'Esat Bey yeteneklidir.
Davamıza inanmıştır ve benim hocamdır.
Beni okutmuş olması
sence bir değer taşımıyor mu?'

'Kusura bakma Paşam, taşımıyor!
Okuttuklarının içinde sizin gibi bir
devrimci çıkmış ama kim bilir
nice tutucu da çıkmıştır.'

'Sizi de eleştiririm!'
Bunun üzerine Gazi'nin sabrı taştı:
'Bu sofrada hocama ve bir
Milli Eğitim Bakanı'na hakaret etmenize
müsaade edemem' diye haşladı.

Ama Reşit Galip sineceği yerde hepten üste çıktı:

'Devrimleri korumak için
sizden müsaade istemiyorum.
Hatayı yapan siz de olsanız,
sizi de eleştiririm.
Mesela Rose Noir'a verdiğiniz
15 bin liralık kredi mektubu da
siz yaptınız diye hata olmaktan çıkmaz.'

ilk kez Atatürk'ün sofrasında
Atatürk bu kadar sert eleştiriliyordu.

Reşit Galip'in sözünü ettiği Rose Noir,
Beyoğlu'nda, Rus karı-kocanın işlettiği
bir barın adıydı.
Atatürk bir gece oraya gitmiş,
mekanın sahibi Madam Senya'dan
'İş Bankası'ndan kredi alamıyoruz'
yakınmasını dinlemiş ve
orada bir kağıda
iş Bankası Genel Müdürü'ne hitaben
'yardımcı olunması' isteğini yazmış,
Rus çifte vermişti.
Reşit Galip bu iltimas talebini eleştiriyordu.

Atatürk bu kez kızmadı;
'Yoruldunuz, buyurun biraz istirahat edin'
diyerek kibarca Reşit Galip'i sofradan kovdu.

Ama genç devrimcinin yılmaya niyeti yoktu.
Yıllar yılı bir efsane gibi anlatılacak
çıkışını o an yaptı:
'Burası sizin değil, milletin sofrasıdır.
Milletin işlerini görüşüyoruz.
Burada oturmak sizin kadar,
benim de hakkımdır.'

Atatürk kendi fikirleriyle kendisini vuran
bu genç adama baktı,
sonra yanındakilere dönüp
'Öyleyse biz kalkalım' dedi.
Sofradaki bütün heyet ayaklandı;
Reşit Galip'i sofrada yapayalnız bırakıp
çıktılar.

Bu müthiş sahnenin devamı
daha da ibret vericidir:

Reşit Galip bütün geceyi
Dolmabahçe Sarayı'nda
pencere kenarındaki bir koltukta geçirir.

Atatürk uyandığında
Genel Sekreteri'ne Reşit Galip'i sorar.
'Sabaha kadar bekledi,
mahcubiyetini size iletmemizi istedi.
Ankara'ya gidecek kadar
borç para istedi. 25 lira verdik' derler.
Atatürk
'Ankara'ya gidecek adama
25 lira mı verilir.
Bari benim hesabımdan birkaç yüz lira
verseydiniz' der.
Sonra 'Cebinde beş parası yok ama
karakterinden hiç taviz vermiyor.
Parası yok ama cesareti var' diye ekler.

1932 sonbaharında Atatürk,
Reşit Galip'in Ankara Radyosu'ndaki
bir konuşmasını dinler;
'Devrimleri her yerde,
herkese karşı savunacağız.
Gerekirse babamıza ve
çocuklarımıza karşı bile' demektedir.

Atatürk birkaç gün sonra kendisini
yeniden sofraya davet eder.
Hemen yanındaki sandalyeye buyur eder.
Onun yanına da, hocası Esat Mehmet'i oturtur.
Ve orada yeni Milli Eğitim Bakanı'nın
39 yaşındaki Reşit Galip olduğunu açıklar.

Rose Noir olayı mı?
Onu da hatırlatalım:
İş Bankası Genel Müdürü
Muammer Eriş,
Atatürk imzalı kağıdı alınca
doğruca Dolmabahçe Sarayı'na gelmiş,
Ata'nın ricacı olduğu krediyi vermeye
kuralların uygun olmadığını bildirmiş,
talebi reddetmiştir.

*******************
Reşit Galip'in bakanlığı
sadece 13 ay sürdü.
Bu süre içinde Darülfünun'dan
üniversite reformunu başlattı.
Öğretmenlere genel bütçeden
maaş ödenmesini sağladı.

Eşi Zübeyre Hanım'ın deyimiyle
'deli gibi çalışıyor' ama
Atatürk'e çıkışacak kadar ayarsız
dili yüzünden her gün işe
cebinde istifa mektubuyla gidiyordu.

Aslında Atatürk'le araları iyiydi.
O Gazi'ye 'Paşam',
Gazi de ona 'Doktor' diye hitap ederdi.

*******************
Torunu Feyhan Oran'a
'Peki ne oldu da ayrıldı?' diye sordum.
Bir gün sofradan ayrılırken,
Atatürk, 'Seni eve ben bırakacağım'
demiş.
Eve bırakınca o da saygıdan,
'Ben de sizi uğurlayacağım Paşam'
karşılığını vermiş.
Ama kendisinin arabası olmadığından
yürüyerek uğurlamış.
O gece zatürree olmuş.

Dinlenmesi tavsiye edilince
1933 Ekim'inde görevden ayrılmış.

1934 yazında Moda'daki
bir deniz kazasında kızlarını kurtarmaya
çalışırken akciğerlerini hepten üşütmüş.
Bir mucize eseri kurtulduğu bu kazadan
sonra ölümü bekleyerek,
hastalığını takip etmeye başlamış.
Keçiören'deki bağ evinin kütüphanesine
demir yatağını taşıtıp
yedi ay kitaplar arasında yatmış.

1934'te, 41 yaşında hayata veda etmiş.

'Öldüğünde cebinde 5 lira parası varmış'
dedi hiç görmediği torunu Feyhan:
'Anneannem üç çocuğunu büyütebilmek için
Afet İnan'dan yardım istedi.
Atatürk'ün yardımıyla krediyle bir ev aldılar.
O evin bir odasına sığışıp
diğer daireleri kiraya vererek geçindiler.'

****************
Her sabah okul öğrencilerini
güne başlatan
'Türküm doğruyum çalışkanım' andı
var ya...
Geçenlerde sevgili hocam
Prof. Dr. Baskın Oran'ın eşi Feyhan,
'Biliyor musun o andı kim yazdı?'
diye sordu.
'Kim?' dedim merakla...
'Dedem.'
'Deden kim?'
'Reşit Galip...'
İnanılır gibi değil.
Ne o andın 1933'ün 23 Nisan günü
Reşit Galip'in kaleminden çıktığını
biliyordum
Ne de Feyhan'ın
Atatürk döneminin Maarif Vekili
Reşit Galip'in torunu olduğunu...

*****************

Feyhan ilkokulda her sabah içtiği andın
dedesinin kaleminden çıktığını
ilkokul sonda annesinden öğrenmiş. - can dündar

***************
.
artık mustafa kemal' ler yetişmediği gibi reşit galip' ler de yetişmiyor galiba?
kim o deme boşuna
benim ben.
öyle bir ben ki kapına gelen
baştan başa sen.   -özdemir asaf
Cevapla
#2

TeşekkürLer
Cevapla

Konu Araçları
Konuyu Paylaş :  
Konunun Linki :  
BBKodu :  
Konu Araçları :

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi