Hepimiz Biriz

Tam Versiyon: Türkiye'yi Ayağa Kaldıran Sözler
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
'Humeyni'yi seviyorum, Atatürk'ü sevmiyorum'!

Türban eylemcisi öğrenciden Teke Tek'te inanılmaz açıklamalar!

Fatih Altaylı'nın dün akşam Teke Tek'te konukları üniversite öğrencileriydi. Kevser Çakır ve Nuray Bezirgan isimli türban eylemcisi bayan öğrencilerin açıklamaları ise hem Altaylı'yı hem de izleyenleri hayrete düşürdü.


İŞTE EKRANDAKİ UTANÇ VERİCİ DİYALOG


Fatih Altaylı: Sizin facebookta bir siteniz mi var? Kevser adlı arkadaşımızın facebook adlı paylaşım sitesinde İran devriminde Ayetullah Humeyni’nin fotoğrafları yer alıyor. Doğru mu?

Kevser Çakır: Bir tane fotoğrafı var evet. Evet, seviyorum ve saygı duyuyorum.

Fatih Altaylı : Ama o Şii . Humeyni’nin nesini seviyorsun?



Kevser Çakır: Şii olması önemli değil. Benim için Müslüman biri. Hümeyni’yi seviyorum.

Fatih Altaylı : Ama İran'da baskı rejimi var.

Kevser Çakır: Ama İran'daki rejimi ben desteklemiyorum

Fatih Altaylı: Ama kurucusu Humeyni.

Kevser Çakır: Humeyni’nin aynı görüşleri sahip olması anlamına gelmez bu. Ben Humeyni'yi seviyorum şahsen.

Fartih Altaylı: Sen seviyor musun?

Nuray Bezirgan: Evet seviyorum.

Fatih Altaylı: Atatürk’ü seviyor musun?

Nuray Bezirgan : Atatürkü sevmeme hakkı var mı? Başıma bir iş gelmeyecekse ben sevmiyorum.

Atatürk'ün yetkiyi padişahtan alırken yani saraydan alırken laik bir Cumhuriyet kurmak için aldığını düşünmüyorum. Halk o zaman islami değerler için savaştı. Nitekim Kurtuluş Savaşı’nın başlaması da Kahramanmaraş’ta Fransız askerlerinin Nene Hatun'un başörtüsüne uzanmasıyla olmuştur.

Fatih Altaylı: Maraş’la Erzurum’u birbirine karıştırdın.

Nuray Bezirgan: Her neyse. Maraş’ta Fransız askerleri bir kadının örtüsüne saldırıyor. Sütçü İmam buna karşı ilk ateşi açıyor. Böylelikle Kurtuluş savaşı başlıyor. Sonuçta cepheye cephanelik taşıyan kadınlar o dönemin insanları, o dönemin sosyolojik yapısını incelerseniz hep Müslüman insanlar.

Fatih Altaylı: Peki bu ülkenin Kurtuluş Savaşı'nı örgütleyen bir adamı niye Humeyni kadar sevmiyorsun. Bunu merak ettim. Eğer Atatürk olmasaydı burada belki de İngilizler vardı, Fransızlar vardı.

Nuray Bezirgan: Yani İngilizler olsaydı benim haklarım daha geniş olacaktı. Zaten mesele bu yani. İnsanlar bana Atatürkçülük adına zulmediyorlarsa benden Atatürk'ü sevmemi bekleyemezsiniz.

Kevser Çakır: Yani bir insanın ismi üzerinden ideolojik bir kurgu oluşturulmaya çalışıldığı için bunlar oluyor. İyi Bir asker. Bunu biliyoruz.

Fatih Altaylı: Bu ülkeyi düşmanlardan arındırma sebebi. En azından bir minnet duygun yok mu?

Kevser Çakır: İyi bir asker biliyoruz.

Fatih Altaylı: Bugün sizin savunduğunuz özgürlükçü, cumhuriyeti kuran sizin temsil ettiğiniz iradenin, bugün iktidar olmasına olanak veren de rejimi kuran da yine Atatürk değil mi? Camileri de kapatmamış.

Nuray Bezirgan: Benim fikirlerimİ savunucak parti kurulamaz Türkiye’de. Zaten bu yasak. Benim fikirlerimi herhangi bir parti savunmaya kalktığı zaman parti kapatılır.

Müslümanlar haklarını elde etmek için gece gündüz çabalarlar. Birileri gelir parlementonun azıcık bir özgürlük tanımlamasına bile Atatürk adına, Cumhuriyetcilik adına, demokrasi adına ne adına olursa olsun özgürlüklerimizi elimizden alır.

Ben tamamiyle özgür olduğum hak ve özgürlüklerimin kısıtlanmadığı bir sistem istiyorum.Mesela siz nasıl ki başörtülü hakim bir hanımdan rahatsız olacağınızı söylüyorsanız ben sizin, mesela bu fikrinizin temelde Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet'te bizlerin hep tehdit olarak sizlere sunulmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Fatih Altaylı : Hayır ondan kaynaklanmıyor. Sizin “siz, biz” demenizden kaynaklanıyor.

Siz islami inançları sizin tarafınızda yaşamayan veya sizin gibi algılamayan insanları farklı görüyorsunuz. Sen, Recep Tayyip Erdoğan ve başkaları "siz- onlar, biz-onlar" dediğiniz zaman kendimi kötü hissediyorum.

Nuray Bezirgan : Sizin inancınız ne olduğu beni ilgilendirmiyor. Benim ilgi alanım değil. Kişi istediği dine sahip olur ya da olmaz yada dinsizdir. Bu benim size ikinci sınıf vatandaş olarak göreceğim anlamına gelmez. Ama Fatih Bey siz başörtülü bir hakimden rahatsız olduğunuzu söylüyorsunuz

Fatih Altaylı: Önyargılı olur diye rahatsız olurum.

Nuray Bezirgan: Tabii ki. Önyargınızın temelinde 85 yıldır yürütülen laik sistemin dayatmalarının olduğunu düşünüyorum. Biz hiçbir zaman özgür olamadık. Hiçbir zaman kendimizi ifade edemedik. Siz hiçbir zaman başörtülü bir hakim tarafından yargılanmadınız. Dolayısıyla bu şekilde düşünüyorsunuz.

Fatih Altaylı: Senin rejimden istediğin ne? Üniversiteye gitmen, kamusal alanda görev yapman dışında ne isteğin var?

Nuray Bezirgan: Ben başörtümle birlikte sosyal hayatta da var olmak istiyorum
Ceza aldı Kanada'ya iltica etti

Nuray Canan Bezirgan, İstanbul Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Tibbi Dökümantasyon Bölümü ikinci sınıf öğrencisiyken başörtülü sınava girmek isteyince 6 ay ceza aldı. Cezası ertelenince Kanada'ya iltica etti ve 7 yıl orada yaşadı.

Teke Tek programında söylediği “Humeyni’yi seviyorum, Atatürk’ü sevmiyorum” sözleriyle olay yaratan Nuray Canan Bezirgan, “Fanatik birileri bana zarar verebilir. Ben saygısızlık etmedim” dedi

Habertürk’te Fatih Altaylı’nın ’Teke tek’ programında yaptığı açıklamalarla skandal yaratan Nuray Canan Bezirgan, açıklamalarının gazete ve televizyonlarda yer almasından rahatsız olduğunu, fanatik birilerinin kendisine zarar verebileceğini söyledi. Dün bir TV kanalına konuşan Bezirgan, saygısızlıkta bulunmadığını da iddia etti. Bezirgan şunları söyledi; “Ben Atatürk’e karşı değilim.



Herkes aynı şeyi düşünecek diye kaide yok. Başörtülü olduğum için böyle düşünüyorum kanısı da yanlış. Belki başörtüm olmasa da böyle düşünecektim. Herkesin fikrine saygı gösterirsek birlikte yaşamak adına daha iyi şeyler yapmış ve çözümün parçası olmuş oluruz. Ben burada Türkiye dışında Müslümanlar’ın daha fazla hak ve özgürlüğe sahip olduğunu kastettim. Biz bu ülkede kendi hak ve özgürlüklerimize yaşama hakkı verilmesi için mücadele ediyoruz. Ben bir saygısızlıkta bulunmadım.”

Türbandan Kanada’ya iltica etmiş

Bezirgan aslında kamuoyunun tanıdığı bir isim. İstanbul Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Tıbbi Dokümantasyon Bölümü ikinci sınıf öğrencisiyken başörtülü sınava girmek isteyince 6 ay ceza aldı. Cezası ertelenince Kanada’ya iltica etti ve 7 yıl orada yaşadı. İltica başvurusu 2.5 saat içinde kabul edilen Bezirgan, “Yasak beni kaçırtmadı. Amacım, bu mücadeleyi yurt dışına taşımaktı. Kaçacak kadar korkak olsaydım Türkiye’de bu kadar kendimi öne atmazdım” dedi. Dönme kararını ise şöyle açıkladı: Oğlum kardeşleri, arkadaşları ve bizimle iletişim kurarken İngilizce’yi tercih etmeye başladı. Müslüman nüfusun azlığı da diğer bir etken oldu. Kanada vatandaşlarıyla ortak paydamız az olduğundan Türkiye’yi özlüyordum. Hem çocuklarımın kültürel erozyona uğramalarının önüne geçmek hem de kendi kökümüz Türkiye’de olduğu için dönme kararı aldım.”
http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp...sid=183562
’Tarihi yanlış biliyor’


Bezirgan’ın sözlerine ’Şu Çılgın Türkler’ kitabının yazarı Turgut Özakman’dan tepki geldi: “Neresini doğrultayım bilmiyorum. Sütçü İmam olayı 31 Ekim 1919’da yani milli mücadele başladıktan 7 ay sonra gerçekleşmiştir. Yani onun söylediği gibi bu olayla Kurtuluş Savaşı başlamamıştır. Ayrıca o esnada bir ölüm olayı da yaşanmamıştır. Bir Ermeni asker, Türk kadınının peçesini açmaya çalışmış ve Sütçü İmam da askeri vurmuştur. Ayrıca da ‘İmam’ rahmetli kahramanın mesleği değil ismidir.


------

Ruhat Mengi rmengi@gazetevatan.com

İran devrimiyle yıkanan beyinler!


Humeyni’yi seviyorum, Atatürk’ü sevmiyorum” diyen, Atatürk olmasa bugün ülkemiz düşman işgali altında olsa “daha çok hakları olabileceğine” inanan kadınları gördükten sonra da hâlâ “canım ne olur ki, bırakalım genç kızlar üniversiteye türbanla gidiversin” demokratlığında ısrar eden varsa ben de “helal olsun size” diyorum.

Birkaç yıl önce “kamuda hizmet alan, hizmet veren ayırımı”nın olabileceğini, hizmet alanların (o zaman üniversite öğrencilerini de bu sınıfa koyuyor, onlarla “tapu dairesine giden vatandaş”ın aynı konumda olduğunu zannediyordum. Böyle olmadığını da daha sonra detaylarıyla araştırarak hukukçulardan öğrendim) dinî kıyafetlerle devlet alanlarında bulunabileceğini düşünüyordum.

Son üç-dört yılda olanlar, daha “üniversitede dinî kıyafetlerin serbest bırakılması” tartışılırken Mecliste, okullarda, devlet dairelerinde de bırakılacağının açıkça siyasetçiler tarafından söylenmesi, bunlarla ilgili davaların AİHM’de görüşülmesi ve çıkan kararlar, bu kararlara AKP ve onlara yakın medya tarafından yapılan itirazlar (neredeyse AİHM de Anayasa Mahkemesi’ne verilen tepkilerin benzerini alıyor), küçücük kız çocuklarının bile tesettüre sokulması, bunların yanında “devlet alanlarında yalnız türbanın değil, tüm dinî uygulama ve ibadetlerin serbest bırakılması”nın tartışılmaya başlanması konunun hiç de “üniversitede türban, bir demokratik hakkın kullanılması” olmadığını net şekilde gösterdi.

Bugün “Atatürk’ü sevmeyen, Humeyni’yi seven”lerin artık Türkiye’nin rejimine karşı olduğu, verilen eğitimle de bu görüşün empoze edildiği ve istenen rejimin de “Humeyni rejimi” olduğu artık açıkça konuşulmaya başlandı.

Yani “İran’a, Malezya’ya döneriz” korkusunun “yersiz bir korku” olduğunu iddia edenlerin haksızlığı ortaya çıkıyor.

Uzun yıllar boyu İran rejiminin kusursuzluğunu (!) anlatarak beyin yıkayanlar, o rejimde türbanın yetmediğini, çarşaf giymeleri gerektiğini, bugünkü şık-modern kıyafetler ve makyajlarla türban takmaya kalkar, hele de bugünkü gibi erkek arkadaşlarıyla kolkola yürürlerse din polisinin onları derhal karakola çağıracağını ve bunun hesabının sorulacağını, kolları veya etekleri istenenden birkaç parmak kısa olursa yine aynı şeyle karşılaşacaklarını, din fanatizmi ve yönetim eliyle baskısı başlayınca sonunun gelmeyeceğini onlara anlatmamışlar.

Persepolis romanı anlatıyor, bir okumaları lazım.

İSTEDİKLERİ OLUYOR

Sivas El Sanatları Eğitim Merkezi dün kursiyerlerini mezun etmiş ve törende kursiyer kızların tamamının yerlere kadar etekli, tek tip (ve aynı kumaştan) türbanlı olması dikkat çekmiş.

Neden çekiyor bunu da anlamak mümkün değil. Bütün eğitim merkezleri ve okullar giderek imam hatiplere benziyor. İstenen bu, demokratik bulunan bu, sonunda gelinen ve öyle görünüyor ki tüm ülkede gelinecek olan durum bu.

“Humeyni rejimini” ve “Atatürk yerine düşmanın özgürlüğünü” arayanlar üzülmesin, neredeyse oradayız.

----sanırım başka söze gerek yok,herşeyi sayın Mengi çok iyi şekilde açıklamış,sadece bu vatanın kıymetini bilmeyen zihniyeti şiddetle kınıyorum,başka ülkenin egemenliğine girmeyi bile marifet sanan,tarihten zerre kadar anlamayan bu kişilerle umarım birdaha karşılaşmayız----
12 Haziran 2008

Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr

I love Humeyni!


"Humeyni’yi seviyorum.

Atatürk’ü sevmiyorum.

Maraş’ta Fransız askerleri Nene Hatun’un başörtüsüne uzandı. Sütçü İmam ilk ateşi açtı, böylelikle Kurtuluş Savaşı başladı. O dönemin sosyolojik yapısını incelerseniz, cephedeki insanlar hep Müslüman... Atatürk olmasaydı, İngilizler olsaydı, haklarım daha geniş olacaktı."

*

Böyle dedi.

*

"Türbanlı böyle dedi" demiyorum; çünkü bütün türbanlılar böyle düşünmediği gibi, böyle düşünen türbansızlar da var.

Demem şu...

*

Nene Hatun, Maraşlı değil.

Erzurumlu.

Savaştığı düşman, Fransız değil.

Rus.

Rus başörtüsüne saldırmadı.

Aziziye Tabyası’na saldırdı.

Milli mücadelenin mangal yürekli evladıdır ama, milli mücadelenin ilk kurşununu Sütçü İmam sıkmadı.

Hasan Tahsin sıktı.

Maraş’ta değil, İzmir’de.

Takvime bak.. Hasan Tahsin’in tetiğe basmasıyla, Sütçü İmam’ın tetiğe basması arasında 6 ay var...

Sütçü İmam, Fransız vurmadı.

Ermeni vurdu.

Maraş’ta düşmana ilk müdahaleyi yapan da, aslında Sütçü İmam değil.

Çakmakçı Sait.

Silahı yoktu.

Yumruğuyla saldırdı.

Şehit oldu.

Maraş’ı önce kim işgal etti?

Arkadaşın İngilteresi!

Kim sesini çıkarmadı?

Arkadaşın padişah efendisi!

Kim kurtardı?

Arkadaşa daha geniş haklar tanıyacak olan İngilizlerin gemisiyle kaçan padişah efendinin idam etmek için arattığı Atatürk!

*

O dönemin sosyolojik yapısını incelerseniz, cephedeki insanların hep Müslüman olmadığını da görürsünüz...

Bizzat Ordinaryüs Profesör Mazhar Osman’ın ağlayarak okuduğu "şehit listesi"ne göre, bu toprakları İngilizler işgal etmesin diye savaşan, can veren İstanbullu hekimler arasında, 140 Türk, 32 Ermeni, 25 Rum, 18 Yahudi var.

Ve, dikkatinizi çekerim, hepsine birden "şehit" demişler... Çünkü şehitlik kavramı, "o dönemin sosyolojik yapısı"na göre, dinle alakalı değil, yurtseverlikle alakalı.

*

Uzatmayayım.

Tehlike ne İran’dır, ne İngiltere...

Kara cehalettir.