Atatürk ilkeleri - Baskı Önizleme +- Hepimiz Biriz (https://www.hepimizbiriz.com/forum) +-- Forum: GÜNCEL (https://www.hepimizbiriz.com/forum/Forum-G%C3%9CNCEL-11) +--- Forum: KÜLTÜR & SANAT (https://www.hepimizbiriz.com/forum/Forum-K%C3%9CLT%C3%9CR-SANAT-78) +---- Forum: Tiyatro (https://www.hepimizbiriz.com/forum/Forum-Tiyatro-80) +----- Forum: Skec ve Tiyatro Senaryosu (https://www.hepimizbiriz.com/forum/Forum-Skec-ve-Tiyatro-Senaryosu-633) +----- Konu Başlığı: Atatürk ilkeleri (/Konu-Atat%C3%BCrk-ilkeleri-12504) |
Atatürk ilkeleri - arachnanthe - 26-01-2009 Sayın konuklar, Bugün bizler burada tutkuyla , coşkuyla , sevinçle ve hüzünle onu birkez daha yaşatacağız.Mustafa Kemal'i anlatmak Türk ulusunu anlatmaktır.Mustafa Kemal'i anlatmak Kurtuluş savaşını anlatmaktır. Yokluklardan gelen bir ulusun doğuşunu ani atmaktır. O'nu anlatmaya dilimizin dönmediği , gücümüzün yetmediği yerde O'nu kendi günlüğünden dinleyip anlayalım. Yıl 1881 Kiraz mevsimi Vakit alaca karanlık Ay batacak , güneş doğmak üzere Toprak kabardı , gök gerine gerine uyanıyordu İki katlı kagir evde çifte şamdan yanıyordu Ve ansızın O? Sarı, gür bir kadın saçı gibi Dalga dalga esti rüzgar Kiraz ağaçları meyve yüklü pıtrak pıtrak Gün ağardı taze , apak Ve öptü yeni doğanın Küçük Mustafa'nın parlak ışıklı yüzünü güneş Yüzyıllar öncesinden Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size Ben Mustafa Kemal'im hey! Ben Mustafa Kemal"im Selanik Baba ocağı Kilise canlarının ezanla karışıp gittiği çocukluk yıllarım Gür ağaçlı bahçeler Ve tadına doymadığım kara dut Daracık sokaklarda kaybolup gittiğimiz liman şehri Selanik bir büyük liman, Selanik bir büyük şehir/Suda balık sürüleri gibi : Gelir gider , gider gelir Yorgun tembel balıkçıların Beni uzaklara salacağı martı sesleri Baharda gürlediği vakit Korkutan Korktuğu kadar düşündüren gök gürültüleri Selanik gecelerinde yıldızlar kocaman olurlardı Ya da ben öyle hatırlıyorum Ne kadar çok , ne kadar parlaktır , bir okadar uzak. Arkadaşlarım,komşu çocukları, gayri müslim arkadaşlarımız çok olmazdı Olanlarda bize en yakın yıldız kadar yakın Oysa, Yaşadığımız acı tatlı ne varsa Bu küçücük şehirdeydi. Geçti dört mevsim dört yaz Uzun ince parmaklarımda Mahalle mektebinde diz çöküp , İlahilerle başladı okula Bir sabah beyaz bir entari giydirildi bana Sırmalı bir sarık elimde yaldızlı bir dal Annem dua etti. Ben de babamın ve hoca efendinin elini öpüp okula gönderildim. Beyaz kemerli loş bir oda Rahlede bir kuran Hoca keramım anlatmaya başladı. Anlayamadığım bir dilden okuyup , dizlerimin üstünde yazmaya çalışıyordum. Kemiklerim sızlardı , ayakta yazmak istemezdim Hoca tek sesiyle emrederdi Otur "Ama böyle yazmak zor oluyor , dizlerim acıyor deyince , Bana karşımı geliyorsun , dedi. Ben de evet dedim. Sonra babam beni başka okula gönderdi. Şemsi Efendinin özel laik okuluna. Burası daha iç açıcıydı.Yan yana sıralar daha aydınlık Üstelik artık dizlerim acımıyor Babamın işleri bozulunca , dayımın köyüne Langazaya gittik. Çiftlik hayatı başladı. Bir tarlada öğrenmişti vatan bekçiliğini Kargaları kovalaya kovalaya Mustafa Yel eser gün vurur akşamlara dek Kavrulur yanardı elleri ekinlerin ortasında Yüzyıllar öncesinden Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size Ben Mustafa Kemal'im hey Ben Mustafa Kemal" im Orada okul yoktu , sıkılıyordum.Köydeki müslüman hocadan ders alıyordum. Sonra da köyün papazından , ama Rumca'yı sevmiyordum. Teyzemin yanına Selanik'e gönderildim. Arapça öğretmeni kaymak Hafızdan hayatımın ilk dayağını yedim.Bu bana çok dokundu. Çocuksu sorularıma dahi cevap veremiyecek kadar cahil , aciz koskoca bir adamdan dayak yiyordum. Bir gün komşumuzun oğlu Ahmet, bizi ziyarete geldi. Askeri okuldaydı. Pırıl pırıl tertemiz üniforması, anlamlı bakışı, kendinden emin konuşması. İşte o gün ben de o üniformanın içine girmiştim sanki. Annem olmaz dedi. Osmanlının askeri demek bitmez tükenmez sürgünler , savaşlar demektir. Kıyamam sana. Ama nafile gizlice okulu kazanmıştım. Anacığımın elini öptüm , hakkını helal etti. Yeni okulumu arkadaşlarımı seviyordum.Başarılıydım. Matematik öğretmenimiz senin de benim de adımız Mustafa dedi . Gel bir de yanına Kemal adını koyalım.Bundan sona senin adın Mustafa Kemal olsun. Orta okuldan sonra , yatılı olarak Manastır Askeri Lisesine başladım . Manastır Makedonya'nın can damarıydı , sınır bölgesiydi. Bulgar , Arnavut, Yunan çetelerinin cirit attığı bir yer. Etrafımda nelerin olup bittiğini anlamak istiyordum. Sonra Ömer'le arkadaş olduk. Tatil günleri istasyona gider , askerleri seyrederdik. Oradan da Yonya'ya.(Yonya bir liman gazinosuydu) Orada birşeyler içer saatlerce tartışırdık. Ali Fethi ile tanıştıktan sonra ufkum daha da genişledi. O bana siyasetin ne olduğunu anlattı. Jan Jak Ruse , Volterî, Mantesküi'yi anlattı. | Volter , Rober Piyer ,1789 ihtilali , halk , ulus , özgürlük , gerçekler. |Ve yaşamın sınırları . kafam karmakarışıktı. Gökte ay üşür Dışarıda gece üşür Düşmanca kol gezer bıçak sırtı bir ayaz Mustafa Kemal üşümez Düşünür. Bir gün Ömer'le tren istasyonunda dervişlere rastlamıştık. Ve garda da. bir sürü yabancı yolcu. Dervişler,ellerinde sivri külahları Bol cüpbeleri kendilerinden geçmiş , bağırıp çağırıyorlardı. Nara atıyorlar , kimileri de düşüp bayılıyorlardı. Şöyle bir baktım.Utandım. Gözlerimi kapadım.Cennetin anahtarını satan papazla, muska satan yobaz Ve nara atıp kendinden geçen , sözüm ona dervişler. İşte dedim kendi kendime. Dünyayı bu hale sokan sizlersiniz. Artık düşünüyordum, öğrenmek istiyordum. Düşlerim beni aştıkça , yeniden öğrenmeliyim. İçimdeki büyük aşkın ne olduğunu artık iyice anlıyordum. Okul bitince... İstanbul'a Harbiye'ye gidecektik düşlerimizi gerçekleştirmeye. İnsanlığa aşıksın sen Sönmeyen tek ışıksın sen Kurtuluş ve özgürlüğe Bir evrensel bekçisin sen İstanbul Daha ilk bakışta ortaçağı anımsattı bana Sanki insanlar hala yüzyıllar öncesi gibi yaşıyordu , Kara çarşaflı, peçeli hayaletler gibi, karanlık basmadan evlerine koşuşan kadınlar Asma çardakların gölgesinde Günde beş vakit ezan sesiyle kımıldayan çehreler. Haliç'in ötesinde ölü bir görüntüden ibaret kalan Türk mahalleleri Ve şaşkın değişmez sessizliğe uyuyorlardı. Oysa Beyoğlu , Pera ve baş döndürücü sokakları sonunda liman... Şık faytonlar , mağazalar , tiyatrolar , müzikaller.Bambaşka sosyal bir çevre. Vergi vermeyenler sırtını kapitülasyonlara dayamış Merkezi hükümete önem vermeksizin bir bambaşka İstanbul. Osmanlıların üstündeki yabancı baskısı o derece şiddetliydi ki Sanki Türkler kendi vatanlarında esir Yabancılar efendiydiler. Düşman devletler Osmanlı Devletine Maddeten ve manen tecavüz halinde Karar vermişler onu yok etmeye , bölüşmeye Padişah ve halife olan kişi de Düşünmüyor hayatını ve rahatını Kurtarmaktan başka çare. Artık Fransızca gazeteleri okuyabiliyordum. Bazı kitaplar yasaktı.Bunları geceleri okurdum. Namık Kemal'i , Volter , Robes Piyer'i şimdi daha iyi anlıyordum. Önce Napolyon’a hayrandım. Felsefi görüşlerim iyice şekillenince , ondan pek hoşlanmadım. Demek ki devrimler karşı devrimleri getirebilirdi. 1789'un saflığı ve temizliği ve Napolyon'un emperyalizmi. O gün arkadaşlarla bir komite kurduk. El yazısıyla gazete çıkarmaya karar verdik. Gazete sarayın kulağına gidince yakalandık. Ama okul müdürü devrimci bir adamdı.Kurtulduk. Belki de bir iç güdü. Kurmay okulunun ilk sınıfında hepimizden bir araştırma , yazısı istemişti. Araştırma yazısını okuyan öğretmenim gözlerime baktı. Zaten dedi, senden de bu beklenir. Araştırmanın adı:Başkente karşı Anadolu isyan hareketlerinin Gerilla taktikleri. Sonra yine yakalandık. Bildiri dağıtıyorduk üstelik okul bitmiş daha yeni yüzbaşı olmuştum. Tutuklu kaldığım süre içinde yazıyordum. Şiir yazıyordum. Devrim taslakları yazıyordum. Sonra kıta hizmeti adına İstanbul dışına sürüldüm , Şam'a Yıl 1905 Mustafa Kemal şimdi yüzbaşı Yıldızlar İçinde yıldız;yücelmiş daha başı Dışarıda bıçak sırtı bir ayaz Gökte yıldız ve ay üşür Mustafa Kemal üşümez Vatanını ve ulusunu düşünür Peki dedim , öyle olsun. Bizde gider çölde bile yeni bir devlet kurarız. Zamanla binlerce gerçeğin değil, tek bir gerçeğin olduğunu anladık. Ne işimiz vardı Arabistan çöllerinde. Hepimizi baskı altında toplamaya çalışan softaların , yobazların içinde , ne işimiz vardı. ( YEMEN TÜRKÜSÜ) iyice anlamıştım ki , Müslüman olmayanların cennetin bütün nimetlerinden yararlandıkları , Müslümanların ise cehennem azabı çektikleri bir yerdi. Osmanlı İmparatorluğu. Sende-de dünyalar devirenlerin Ayakta tutmayan darbesi vardı; Zamanı yakından çevirenlerin Zincire vurulmaz hür sesi vardı İhtilalin nasıl, neresinden başlamalıydı. Vatandan uzak Arap illerinde... Arkadaşlardan kopuk. Makedonya'ya gitmeliydim. Bu işin can damarı arada atıyordu. Bir müddet sakin kalıp , Selanik'teki Genel Kurmaya atanmalıydım. Ve atandım. İhtilalin çekirdeği bazen de kendince oluşuyordu. Kendini devrimci ihtilalci sayanlar vardı Bir elinde kılıç , bir elinde din kitapları, devrim üzerine yemin ederler. Değişmesi gereken bir düzen için ,değişmeyecek kurallar üstüne yemin edebilir miydi? Ama ihtilal kadrosu yavaş yavaş tamamlanıyordu. Biz reformcu değildik, Biz siyasal yapıyı değiştirmek istiyorduk Egemenlik kavramını değiştirmek istiyorduk. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir Dinsel kuvvetler ise bunun tam tersiydi. Kökten dinciler gücünü tartışmadan değil Baskıdan , düşünce özgürlüğünden değil Kayıtsız şartsız itaattan alıyorlardı. Üstelik kör itaat İnsan zekası ve uygar olabilmek Evrenin sınırlarını çözmeye çalışmak, Bilim teknik ve hür düşünce yerine kör itaat Bizi bu hale sokan karanlık , cehalet değil miydi? Yola çıkarken kavşak noktalarında düşüncelerimiz saydamlaşıyordu Arkadaşların çoğu müslümanlıktan din olarak değil Siyasal bir güç olarak bahsediyorlardı Yobazlar , gericiler, tutucular Müslümanlığın yüz karasıydı. Ve bu cehalet sürdükçe mahvolup gidecektik Bazı arkadaşlar din yerine ırk kavramını uygun görüyorlardı. Ama sis dağıldıkça çoğunlukta devrim çekirdeğinde anlaşıyorduk Başlık kendi kendine çıkıyordu TÜRK DEVRİMİ! Hangi devrim tek başına yapılabilirdi. Devrim kimin için yapılabilirdi Üstelik başlayınca durmak dinlenmek yoktu artık Esirler, mazlumlar için sende En içli şairin bir kalbi vardı Harise , zalime karşı çehrende Bir korkunç devrimci gazabı vardı Yanıbaşımızda bir ihtilal daha vardı. Sovyet ihtilali. Bu devrim hareketi daha başında bir panislavizm hareketine dönüşüyordu. Oysa, Uygarlık ister istemez evrensel boyutlara gidiyordu. Artık uygarlık değil , dünya uygarlıklarının temelleri bize yakışırdı. Siyasi görüşlerim asker kişiliğimle bağdaşamaz hale gelmişti. Yavaş yavaş kızağa alınıyordum. Önce Trablusgarb'a göderdiler. Kaybedilmiş bir cephenin yeniden kurtarılması için Ama karşımda ümmetinden bile bıkmış Şeyhler, aşiretler , kabileler , tarikatlar Savaşmak için hiçbir nedeni olmayan Kaybedilecek hiçbir şeyi kalmamış topluluklar Trablus macerası ve Balkan Savaşı sonrası Ömrümün çoğunun geçtiği Selanik bile elden çıkmıştı İstanbul Hükümeti hayalperest insanların elindeydi Acı ama gerçek bu Uyarıyordum. Ama iktidar olma hırsı Onlar için her şeyden öndeydi. Bitsin bu gaflet uykusu Padişahtan hayır yok artık bize Geldi düşmanın önünde dize Yalan söylüyor size Alalım herşeyi göze , dönelim öze Çıkaralım vatanımızı karanlık geceden Işıl ışıl bir gündüze Terfi edilmiştim. Yeni bir görev gerekiyordu Ve usulca sürgüne yollandım Sofya'da Ateşe Milliterliğine Sofya'da hayat güzel geçiyordu Fransızcamı ilerletmiştim Ne de olsa davetli sürgün hayatı. Diplomatik misyonların davetleri. Ziyafetler , açılışlar akşam yemekleri... Memleketim için ne gerekiyorsa burada yapmaya çalışıyordum Arkadaşımla yazışmayı hiç aksatmadım Zaman bizim zamanımızı bekliyordu. Bir gün Sofya'nın müzikli bir çay bahçesinde, Birden yanı başıma bir Bulgar köylüsü geldi. Garson onunla ilgilenmekten hoşlanmadı. Köylü Bulgaristan benim çalışmamla yaşatılıyor, Bulgaristan benim tüfeğimle korunuyor. Verin çayımı, pastamı ; parasını vereyim" Bende köylüden yana çıktım. "Benimde köylüm böyle olmalı"dedim. İşte böyle olmalı. Milletin efendisi köylüdür. Dimitrina , General Ratsov'un kızıydı, Onunla sık sık beraber olmak durumundaydık. Babası Bulgar müdafa vekiliydi. Davet eder , her seferinde giderdim. Konuşurduk. Konu dönüp dolaşıp siyasete gelince "Kadın erkek eşitliği"derdim. Dimitrina da seçme hakkı seçilme hakkı. Kadınların her türlü özgürlüğü olmalı Dimitrina da"Bu Avrupa'da bile yok Mustafa , Türkiye'de ne zaman olur" Çok yakında derdim çok yakında Kadınlar yeniden doğuracaklar kendilerini Ey Türk kadını. Daha Avrupa'da yokken Sen kazandın Seçme Seçilme hakkını. Türk kadını,Atatürkçülükten ödün vermez Büyük savaşa az kalmıştı Doğru gibi görünen askeri taktikler Aslında siyasi senaryoların tam tesiri gösteriyordu. Almanya savaşa girerse ve kazanırsa, Türkiye onun uydusu olacak. Kaybederse bizde paramparça olacağız Saltanat, yutan demek. Saltanat bu ülkeyi Düşmana satan demek Ölmez Türk Milletin Her an aldatan demek Sofya'da kalmak , Her şeyden uzak kalmak istemiyordum Beni artık tanıyorlardı Onlar için tehlikeliydim Uzak cephelerde beni oyalamak istiyorlardı Hatta yanıma üç alay alıp, Hindistan'ı Müslümanlık adına zaptetmem istenmişti Üç alay asker , ben ve Hindistan Hep hayal, hep hayal .... Yeni bir görev istedim. . İstanbul'da olmak istiyordum. Beni uzakta tutmak için 19.Kolorduya, Gelibolu'ya gönderdiler Aslında bu paha biçilmez bir fırsattı Bende gittim (ÇANAKKALE MARŞI) Üstümüze bütün gücüyle dayanmış Koskoca bir emperyalist ordu. Gemiyle tam karşımızda . Çanakkale'de! Üstelik iyi hazırlanmış kusursuz bir savaş planı Öğün ey Çanakkale , cihan durdukça öğün Ömründe göstermedin,bin düşmana bir düğün Sen bir büyük milletin savaşa girdiği gün Başına,yüz milletin birden üşüştüğü yersin Komuta bizde değildi. Bir Alman Paşası vatanımızı koruyacak Kimin adına diyordum , kimin adına Emperyalistler, emperyalistlerle savaşacaktı Yine bizim topraklarımızda Yine bizim canımızla oynanan Bir ölüm kalım savaşı İşin başında yanlışlığı görmüştüm Uyardım ama dinletemedim Çözülüyorduk. Sonunda bütün cephenin komutanlığını bana verdiler ister istemez Anlayamadıkları bir güç karşısında ölüyorduk, Öldürüyorduk. Ama kazanıyorduk . Kazanıyorduk İşte yıllar önce şahlanmış yamaca Alaca karanlıkta çıkan çarpmış başım Şarapneller ölümden bir kucak aça aça Bu diyarın taramış ,toprağını, taşını Dörtgün dörtgece Uykusuz dörtgün dörtgece Tarihin en kanlı savaşı Bu savaş biterken O tertemiz Anadolu çocukları Neden ve niçin öldüklerini artık anlamışlardı Ben size taaruz emretmiyorum ; ölmeyi emrediyorum Başka da çaresi yoktu O günden sonra İçimdeki son kuşkularda yok olup gitti Artık yepyeni bir dünya Yepyeni bir vatan Yepyeni bir millet doğacaktı. Düşmanın direnci azalmış Ve bir müddet sonrada çekip gitmişti Ama yorgunduk Sıtma nöbetleri içindeydim Üstelik burada da fazla işim kalmamıştı Tevfik doktor olarak Gelibolu'daydı Çok hastasın dedi: Gidelim Tevfiık gidelim , İstanbul'a gidelim. Libya , Mısır , Filistin , Suriye , tüm Arap illeri Müslümanlık adına alınmış topraklar Ulus olamamış ümmetlerin . toplulukların hepsi Şimdi Fransızdan , İngilizden , İtalyandan memnun gibiler Bulgar , Yunan , Sırp ulus olmak istiyor Turan illeri şimdiden sosyalizm adına zaptedilmiş Yabancı bir devletin koruculuğunu , kolaycılığını istemek insanlık niteliklerinden yoksunluğu ,güçsüzlüğü ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildi. Tarih mi yanlış yazıyor, Yoksa biz mi şaşırdık O gece Şişli’deki evde İsmet'le buluştuk. Merhabalasırken gözleri parlıyordu bütün ihtilalciler gibi Anadolu haritasını çıkardım Hemen cebinden bir pergel çıkardı. "İsmet" dedim. Anadolu'ya gidiş için en iyi yol sence hangisi? Demek karar verdin dedi. Haritaya baktı baktı; Bir sürü yol var , bir sürüde yer Sonra sordu "Peki ne zaman?" Zamanı geldi İsmet Hazır ol, artık gidiyoruz. Atatürk'üm eğilmiş vatan haritasına Görmedim tunç yüzünde böyle geceler Tutsak yaşamak , baş kaldırmamak en büyük ardır. Gelin el ele verelim , düşmana haddini bildirelim Başka yolumuz kalmamıştı. Anlatıyorduk , Anlamıyorlardı. Yaylılar gelip geçiyordu güneyden Örtük kara perdeler sallanıyordu Utanıyordu Anadolu'dan gelip geçen Milletin yüreği kan ağlıyordu. Darbe yapmak fazla bir değişiklik getirmeyecekti. İstanbul'un içinde çürüyüp gidecekti Geleceğimin Mustafa'sı Kemal"le anlaşmıştı Tek yolumuz bağımsızlık Bütün mazlum insanlar , uluslar er geç bağımsızlığına kavuşacaklar ; Güneşin doğudan doğduğu gibi bundan eminim. 15 gün sonra , Bandırma vapurunun güvertesinde o fırtınalı ünde.... .Göz göze geldik. Hepsinin içinde aynı heyecan , aynı sabırsızlık Bir gemi yanaştı Samsun'a sabaha karşı Selam durdu kayığı , çapan , takası Selam durdu tayfası Samsun limanına bu gemiden atılan Demir değil Sarılan anayurda Kemal Paşa'nın kollarıydı. Sonra Erzurum Bir selam gibi gitti Erzurum'a Bin selam gibi geldi Sivas'a Erzurum'dan Dağlar alçaldı yol vermeye Temizlendi iklimden karından Aksilikler bizi bırakmadı. Arabamız bozulunca bizde baharın tüm güzellikleri içinde yürüdük Her molada bir mısra Her yürüyüşte bir mısra daha Bu benim ilk güftemdi (GENÇLİK MARŞI) Yola çıkarken apotlerimi koparmıştım Artık rütbesiz bir er bile değildim Emir komuta zincirinin ne olduğunu Askerler iyi bilir Artık halktan biriydim Tek gücüm ihtilalci olmamdı. Boynumuzda idam fermanı bulunan bir ihtilalci Boz kalpağım hele bir çıkarsın Mustafa Kemal Altın saçları pırıl pırıl dalgalansın rüzgarda O Mustafa Kemal ki Rütbesiz , nişansız dimdik ayakta. Bütün evraklar yazışmalar resmi olarak yaverimdeydi Ama o da istifa ettiğine göre "Ben" dedi bu evrakları şimdi size veremem ne olacak? Bunu hiç düşünmemiştim. Ertesi gün odaya Kara Bekir Paşa geldi. İki adım uzakta topuklarından gelen bir selam verdi. Ve böylece devam etti "Komutanda bulunan herkesin size saygılarını arz ediyoruz. İhtilalin doğal komutanı sizsiniz. Emrinizdeyiz." Kucaklaştık. Öyle ulu kişi ki , öyle kahraman ki Vardığınızı sanırsınız O uzak. Kısa zamanda parlak başarılar elde edebilirdik Sınırlan genişletmek istemiyordum Ulusal sınırlar içinde Sağlıklı bir devlet kurarak Benden sonrada sağlam kalacak . Siyasi bir sistem bırakmalıydım Misakı Milli Vatan Sen büyüksün... Sen güzel Bu can feda olsun senin' yolunda Varlık içinde yok sana bir bedel Hilal sağ yanında, , Yıldız solunda. Arkadaşlarla bazen tartışırdık Bazıları eski sınırlara kovuşmak isterlerdi Hatta daha ötesine Oysa ben sömürgeciliğin , yayılmacılığın hüsranla sona ereceğini biliyordum. Amaçlarıma adım adım gitmeliydim. Halkıma ters gelecek düşünceleri defalarca düşünmeliydim Danışmalıydım. Ama karar verince de asla geri dönmemeliydim. Yürüdük biraz güç , biraz huzur Yolumuzda diken yerine süngüler Bir meclis kuruldu Sivas şehrinde, Alın yazımız yazıldı. Yine başımızda Mustafa Kemal . Erzurum'a varınca ilk hedefim kongreyi toplamaktı, Bu Anadolu ihtilalin ilk meclisi olacaktı. Ateş orada yakılacaktı. Düşman ilerliyordu üstümüze her yandan Her gün yeni bir parça sökülüyordu vatandan Onlar ilerledikçe , derdi Gazi Kumandan Düşmanı boğacağım yurdumun kucağında Sabahlara kadar çalışırdık. Herşeyi adım adım planlamak gerekiyordu. Günlükleri yazmaktan yorulunca Mazhar'a yazdırdım Sigaramın acı nefesi , tatlı hayalleri gerçekleştirecekti Bu sırları şimdilik sakla ve yaz... Padişah ve hanedan yok olacak. Ve Cumhurivet kurulacak Yaz Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka olacak, Bazen bunlar fazla hayal değil mi? Dedi Yaz derdim devam et Latin harfleri olacak Yaz Kadınlara özgürlük , seçme ve seçilme hakkı Seneler sonra ikimizde yazdıklarımızı unutmamıştık Şapka devrimini gerçekleştirdiğimizde Benim de , Mazhar'ında , Diyanet İşleri başkanında birer şapka vardı. Göz göze gelmiştik. Mazhar demiştim. Kaçıncı sayfada kaldık. Hesap vakti gelmişti. Tarih alışkanlığından vaz geçecek Kimsiz , kimliksiz kalanlar Şimdi kendi yazgılarını yazacaklar ' Ne ezen olmalıydı ne ezilen Her ulus kendi bağımsızlığını kendi yaratacak Siz bu işleri başkaları adına yapmaya kalkarsanız. İşte biz buna emperyalizm deriz Oysa biz emperyalizmi kahretmeye geliyoruz Hakimiyet milletindir dediğimde acaba ne anlıyorlardı Ama anlayacaklardı , Savaştıkça anlayacaklardı Kazandıkça anlayacaklardı Bir gün ressamlar Kahramanlık yüzünü kaybederlerse Gitsinler , Yıldırım'ın resmini yapsınlar Aksak Timur şimdi yaşasaydı Belki de aynı şeyi yapacaktı Su gencecik çocuklara bak! Yeni Zellandalı . Avusturalyalı Anzak ve Yunan için anlamsız bir savaşın garip mezar taşlan değiller mi? İşte şimdi bizden öğrenecekler Özgürlüğün ne olduğunu , Bağımsızlığın ne olduğunu İçleri rahat Yanı başımızdaki mezarlarda... Daha ilk meclis açılırken Oradakilerin çoğunun ulus kavramı yoktu. Padişah , Hilafet, Ümmet Bundan başka Kişiliği olmayanlarda bir özgürlük savası nasıl kazanılacaktı. Diyelim ki kazandık. Bu savaş kimin adına kazanılacak Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir." Ben Mustafa Kemal'in annesi Ezan sesi gibi özlem içimde Mustafa'm Afrika çöllerinde Mustafa'm Anafartalarda Mustafa'm Anadolu'da Ana kalbi işte Düşündüklerimi ve arkadaşlarımı tanıdıkça Başıma bir şeyler gelecek korkusuyla Anacığım Pamuk elleriyle okşamıştı beni. "Mustafa'm" dedi. Korkuyorum. Padişaha karşı mı geleceksin? Gün nasıl doğacaksa, Sen beni nasıl doğurdunsa anacığım Güneşe bak Doğudan doğacak güneşe bak Gün nasıl ağarıp gelecekse, Nasıl ki rüzgar bulut olacaksa Buluta yağmur el değecekse Yağmura toprak can verecekse Güneşe bak doğacak güneşe bak. Ne din , ne ırk, Sen ben yok, Ne dün ne bugün Yarın yok Sonra ateş , sonra kan , sonra ihaneti gördük İhaneti ateşle yakıp , aydınlatıp Korku korkudan kaçıp Ressamlar bizim resmimizi yaptılar Gencecik; Yeni Zellandalı, Anzak, Avusturalyalı Koyun koyuna bağımsızlığı bizden öğrendiler Güneşe bak Doğudan doğacak güneşe bak Gün nasıl ağarıp gelecekse Nasıl ki rüzgar bulut olacaksa Buluta yağmur el değecekse/ Yağmura toprak can verecekse Güneye bak Doğudan doğacak güneşe bak Ne din, ne ırk Sen yok ben yok Ne dün ne bugün Yarın yok " Doğudan doğdu güneş İlk defa karanlık korktu İhaneti ateşle yakıp aydınlattık İnsanlar bilinçlendikçe kişiliklerini ister Milletler de öyleydi Kabiliyetlerini keşfetmek ,zengin olmak isterler Bu zenginlik başkalarının açlığı pahasına olursa İşte o zaman iş değişir. Eninde sonunda hesabı sorulur Gerçek bir devrimcinin amacı Egemenlik kayıtsız ve şartsız uluta olmasını sağlamaktır Tam bağımsızlık , dünya milletleriyle kardeş olmak demektir. Irk esasına dayanan düşünce unsurları İnsanlık ailesine üvey evlat yetiştirmek demektir ; Bilinçlenen bir toplum demokrasiden korkmaz ; Halkını cahil bırakan insan eninde sonunda kaybolur. Fakirliği paylaşmakla . zenginliği paylaşmak ayrı ayrı şeylerdir. Sosyal devlet emeğin ve geniş halk kitlenin sefahı demektir. Bunu kaideleri bellidir. Ne üç beş kişi parasıyla dünyayı değiştirebilmeli Ne de devlet zalim olmalıdır. Cumhuriyet özgürlük , insanca varlık yolu Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu İnsan zekası ve kültürü; Soyut ve somut kavramıyla bir bütündür. Sanata , bilime söylediğin türküye ekmek kadar acıkıyorsan Ne mutlu sana Barış zeka ürünüdür Savaş olmayanlara aittir Eğer uğruna savaşacak bir şeyin varsa Olsa olsa özgürlüğündür , bağımsızlığındır. Ellerimiz bağlanmış , biz inliyorken yastan Tıpkı yanardağ gibi , görünmüştün Sivas'tan Dedin ki: "Türkün alnı layık değil karaya" ; Bir avuç el toplayıp , yerleştin Ankara'ya Herkes duydu halaskar sesini uzak , yakın... Başladı , tarihlerde görülmemiş bir akın Düşmanların eridi eridi karşımda dizi dizi... Bir asırda bir doğan , ey yüce namlı GAZİ Zaman akıp gidecekti Hiçbir şeyi tabulaştırma Tabulara karşı koy Büyük devrimlere gereğin kalmayacak kadar Devrimci kal yeter Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa Artık millet olmuştur. Sakın kurtarıcı bekleme; Yoksa sana karşı vazifemi yapamadım sayarım. Anafartalarda Mustafa Kemal'din Kurtuluş savaşında Gazi Kemal Laik Türkiye Cumhuriyetini kurarken Kemal Atatürk oldun Yaşarken önderimizdin Yokluğunda ışığımız DÜŞMANLARA GEÇİT YOK ATAM |